İnsanın önce fikri değişir, sonra alışkanlığı... Zaten fikrini alışkanlık haline getirmeyince değer üretmeyen tutumu terk, imkânsızlaşır. Yeni alışkanlık ise ancak eski ve işe yaramazın yerine ikame edilince işe yarar.
Her yeni, eğer onu kalıcı kılacak alışkanlığını var etmiyorsa, geçici heves olarak kalır. Misal yeni ekonomi... Yeni Türkiye, yeni ekonomi ile at başı gitmek zorunda ki sürdürülebilir kurumlarını üretebilsin.
Nicelik sorunuyla baş etmek, Eski Türkiye'nin uğraşıydı. Şimdi nitelik diye bir derdimiz var ve ihracatın cirosu kadar kilogram fiyatı, turist sayısı kadar turist başına harcama, ciro kadar kâra odaklanmak zorundayız.
Tam da bu noktada, kaynak kullanımında eski ve işe yaramaz alışkanlıklarımızın da dökümünü çıkarmak gerekiyor. Değer üretmeyen süreçlerden kurtulmadan ekonomi yenilenemez zira. İsraf ile verim arasındaki ayırt burada gündeme geliyor işte...
İsraf ekonomisi ürettiğinden fazlasını tüketmeyi tanımlıyor. Hatta mümkünse "üretmeden tüketeyim" şiarındaki rantiye kesimleri adresliyor. Bu yüzden "verim ekonomisi" Türkiye için hayati önem taşıyor. Verimlilik, mal ve hizmet üretiminde kaynakların (emek, sermaye, hammadde, bilgi, zaman) etkin kullanımını anlatıyor.
Kriz lobisi geçen yıl cari açık üzerinden bu yıl ise kur üzerinden ekonomide kriz çıkarma gayretinde. Zira bu sayede eski kötü alışkanlığını hiç değilse bir süre daha sürdürebilme fırsatı bulabilecek. Değilse, paradan para kazanma yerine değer üreten alışkanlık ikame etmesi şart.
Şükür ki değer üretmeyen alışkanlıkları artık fark edebiliyoruz. Finansal tiranlar ve yerli işbirlikçilerinin, kriz lobisi vokalistlerinin eski kötü alışkanlıkları, onlar terk etmeseler dahi, kendilerini yok edecek noktaya doğru taşınıyor.
Türkiye, ekonomisiyle siyasetiyle yenilenme sürecinde ve değersiz alışkanlıkları terk etmenin sancısını hep birlikte yaşıyoruz. İyi haber başaracağımızdır.