Petroldeki dramatik gerileme, cari açık bahanesiyle Türkiye'yi eleştirme kartını anlamsız kıldı. Seçim sandığını ekonomi üzerinden vurmak isteyenlerin daha farklı yollar araması boşuna değil. Nitekim Bank Asya'nın darbe finansörü şaibesinden ayıklanma sürecinde finans kesiminde kargaşa çıkarma gayreti, bu yüzden...
Kriz algısı oluşturmak ve ekonomide "olumsuz ortam" üretme peşindekilerin eşanlı uyguladığı "yüksek faizde direnç" politikası da devrede...
Dövizi çıldırtıp Merkez'i faizleri indirmesin diye baskı altına alanların bahanesi net: Faiz düşerse döviz fırlar ve ülkeye sermaye akışı durur.
Bu, hayatta karşılığı olmayan bir iddia... Hatırlayın, geçen yıl bu vakitler notçuların ülke kredibilitesini indirme gayreti vardı. Kırılgan Beşli yalanıyla Türkiye, sandık öncesi ekonomik krize sürüklenmek istendi. Fakat ters tepti. Etrafındaki jeopolitik risklere rağmen ülkeye fon akışı sürdü.
Burada Türkiye bir tercih yapıyor. Diyor ki: Ben artık paradan para kazananların fonlarına değil, doğrudan yatırım veya ortaklık için gelenlere kapılarımı açıyorum. Faizi yüksek tutmak isteyenlerin beklentisi, sıcak para akışının devamıdır ve ben buna yalancı sermaye diyorum. Bu sıcak para gelir, içerideki yüksek faiz ortamından semirir ve çeker gider. Ardında finansal yığınca sorun bırakarak...
Oysa yabancı sermaye, tercih ettiğimiz bir olgudur ve Türkiye'nin bu alandaki sicili parlaktır. Şirket ortaklık ve satın almaları, büyüklerden orta ölçeğe, KOBİ'lere kadar inmiştir. Doğrudan yatırım ikliminin iyileştirilmesi için teşvik paketleri, dönüşüm programı bünyesinde 24 farklı paket, devreye alınmıştır.
Türkiye'nin yüksek faize akan yalancı sermayeye değil, düşük faiz ortamıyla yeşeren yabancı sermayeye ihtiyacı vardır.