Önceki gün finans sektöründen uzman isimlerle bir araya geldik. Hem ekonomiyi hem de siyasetin genel gidişatını değerlendirdik. Bu kez beni şaşırtan husus, İstanbul'dan Ankara'ya bakanlarda gözlenen "karamsarlık" halinden çok farklı "siyasal gerçekçilik" hali oldu. Kuşkusuz, ihtiyatlı davrandıkları, emin olmak istedikleri, bekleyipgörmeyi tercih ettikleri pek çok faktör var. Ama 2018'den başlayarak hayli hareketli günlere gireceğimiz dikkate alındığında, para yöneticilerinin Türkiye analizlerindeki isabet çok önemli. Bilhassa, yabancı analistlerin Türkiye ekonomisi üzerine spekülatif yorumlarla baskı kurmaya çalıştıkları bugünlerde. Bu tür dalgalanmaların Frankfurt'tan nasıl başlatıldığını, Londra- New York hattında nasıl ilerlediğini günün sonunda İstanbul'da ne tür sarsıntılar yarattığını bizler iyi biliyoruz. Ki yakın zamanda suya atılan taş misali bu tür bir "demo finansal senaryo" da kur üzerinden oynandı.
Neyse... Asıl konumuza dönecek olursak... Hayli önemsediğimiz üç seçim için finans kesiminin iktidar veya lider değişikliği beklememesini bir kenara not etmek gerek. Tutarlı siyaset sosyolojisi tahlilleri ile vardıkları nokta da çarpıcı. Diyorlar ki...
"Son 15 yılda Türkiye de Türk toplumu da ciddi dönüşüm geçirdi. Seçmende, özgüvenli Türkiye ideali filizlendi. Güçlü ve netice alabilen Türkiye için 'etkili liderlik, demokratik sağlamlaştırma, istikrarlı ekonomi' gerekliliği mutlak kabul görüyor. Bu başlıklar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın şahsında karşılık bulmaya devam ediyor. Bir gün Erdoğan aktif siyaset sahnesinden çekilse bile emin olun Türk halkının bulup çıkaracağı siyasi liderlik Erdoğan'daki kararlılığı, onun temsil ettiği değerleri güncelleyen ama büyük ölçüde benzeşen bir isim olur!"
Bir başka anlatımla, Ankara'yı masaya yatıran siyaset dışı aktörler, yeni parti denemelerine rağmen Erdoğan dışında bir denklem kurulmasına ihtimal vermedikleri gibi AK Parti'yi dışlayan arayışların ise amatörce olduğu fikrinde buluşuyorlar.
İddialı, küresel sistemde sözü dinlenen, mağdurlara el uzatan, bölgesel dengelerde hesaba katılması gereken, teknolojik kapasitesini artıran, çok merkezli diplomasi yürütebilen, dış bağımlılıktan uzak, sadece ve sadece millete yaslanan siyasetçilerin yönettiği bir Türkiye... Yeni Türkiye, bu formatta isimlerle yolculuğunu sürdürecek.
Sürekli şikâyet eden, bulaşıcı negatiflik yayan, üst akılla iş tutan, amaca ulaşmak için her aracı mubah sayan, halka güven vermeyen, dışarıya bel bağlayan, devletin derinliklerine çekilen vesayetten medet uman, çağın gereklerine göre kendisini yenileyemeyen, milli ve manevi kimliğini netleştiremeyen aktörlerin yine şansı olmayacak.
Bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin hızla olağanlaşmaya, demokratik tahkimata, güvenlik risklerini bertaraf edecek sivil çözümlere yönelmeye, kamu yönetimi reformuna ve üçüncü nesil ekonomik sıçramaya olan ihtiyacı ise azalmış değil.
Evet... Beka meselesinin öncelikli olduğu bir ortamda, kısmi anayasal değişimin sancıları içinde, iç ve dış operasyonlar altında seçim takvimine doğru yaklaşıyoruz. Hangi tarihte yapılacak olursa olsun seçimin kaderini, "milletin eşsiz feraseti" ve "devletin akıllı güç" birikimi belirleyecektir. Türkiye'nin bir "fetret devrine" tahammülü yoktur.