Cumhuriyet, özgürlük ve bağımsızlık projesiydi. Barış içinde bir arada yaşama, farklılıkları kucaklama ve çağı aşma hedefi doğrultusunda, "kimsesizlerin kimsesi olarak" tasarlanmıştı. Zamanla, ana hedefinden uzaklaştırıldı. Formatlı, tek tip millet oluşturma gayretine girişildi. Milletle devlet karşı karşıya getirildi. Cumhuriyetin demokratikleşmesi yolunda çok can, zaman ve enerji kaybedildi. Kuşaklar heba oldu. Milleti ile barışık, milli iradeye ortak koşmayan, çok sesli, demokratik, kapsayıcı ve kuşatıcı "Demokratik Cumhuriyet çabası" ise sürmekte. Bu çabayı, karşıtlıklar üreterek, çatışmacı mücadele zemininde görmek yerine, Cumhuriyetin kuruluş felsefesindeki ortak değerlere, Cumhuriyetin kazanımlarına ve milletin tercihlerine sahip çıkma şeklinde okumak en doğrusu. 15 Temmuz 2016 gecesi ise Türkiye için ikinci kurtuluş ve kuruluşun dönüm noktası olarak tarihe geçti.
***
Cumhuriyetimiz, bir asır sonra bugün, kuruluş yıllarını aratmayan dış şartlarla, daha doğrusu güvenlik riskleri ile karşı karşıya. Bu tehditleri fırsata çevirmek bizim elimizde. Ülkenin beka ölçütü haline gelen bölgesel güvenlik meselesini, siyaset kurumunun da milletin feraseti ile uyumlu biçimde ele alması ise mutlak zorunluluk. Kalıcı barış, huzur ve güvenlik için hem sınırlarımızın dışındaki stratejik hesapların görülmesi hem de sınırlarımızın içinde silahın siyaset aracı olmaktan çıkarılması çok ama çok önemli!
***
Doğu ve Güneydoğu'da terörle mücadele,
-şu an- güvenlik politikaları öncelikli sürerken, teröre destek veren yerel yönetimlere yönelik radikal önlemler de alınmakta. Teröre yardım yataklık yapan belediyelere kayyum atanması veya Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı
Gültan Kışanak'ın aynı kapsamda gözaltına alınması gibi zorlu kararlar verilmekte. Gerekliliği gecikmeli olarak gündeme gelen bu uygulamaların ardından terör örgütünün, baskı ve tehdit dahil her türlü yöntemi kullanarak kitleleri sokağa dökme planı işlemedi. Bu, büyük bir kazanım. Ancak yeterli değil. Çünkü mutlak gerçeklik biraz farklı. Kitlelerin, devletin güvenlik güçlerinin karşısına çıkarılması, ajan provokatörlerin karanlık elleriyle kan dökülerek, güvensizlik ortamı üretilmesi senaryosu da çok şükür boşa çıkarıldı. Buradaki toplumsal dikkat ve bilinç de ilerisi için büyük umut.
Lakin tehlike geçmiş değil.
***
Bütün bunları yazmamın nedenine gelince... Bilhassa kayyum atanan belediyelerin bulunduğu il ve ilçeler başta olmak üzere bölgede, devletin ilgili kurumlarının nabız yoklamaları çarpıcı bir tabloyu gözler önüne seriyor. Evet, terör örgütünün toplumsal tabanı erozyona uğruyor. Bölge halkı, günlük yaşamını cehenneme çeviren çukur siyasetine tepkisini sürdürüyor. Terörle siyaset arasındaki bağı eskisi kadar sahiplenmiyor. Gel gör ki devletin yanına da geçmiş görünmüyor. Örneğin, kayyum atanan belediyelerin yeni hizmet performansından memnuniyet üst düzeyde seyrediyor. Buna karşın bölge halkının en az yarısı, "
Kayyumlar işini iyi yapıyor ama ben yeniden seçimi ve seçilmişler eliyle yönetimi istiyorum" diyor. Bu nokta üzerinde çok yönlü düşünmek gerekiyor. Silahın gölgesinden kurtulmayı talep eden halk, devlete de "
Bana yeniden seçim şansı vermelisin" mesajı gönderiyor. Çare, seçim ve demokrasiyse hâlâ ümit var demektir.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.