Terör, en kutsal ayda bile bir kez daha kanlı yüzünü gösterdi. Hiçbir insani değer tanımayan bu katiller sürüsünün hainliğinin arka planı gayet iyi biliniyor. Gerek MGK'da gerekse Bakanlar Kurulu'nda yapılan değerlendirmeler ışığında sıcağı sıcağına şunları söyleyebiliriz:
Terör örgütü PKK ve siyasal uzantıları, sözde "Devrimci Halk Savaşı" ve "özerk bölge" planında kelimenin tam anlamıyla hezimete uğradı.
Örgüt, günlük hayatını cehenneme çevirdiği bölge insanının desteğini kaybetti.
HDP, siyasal kimliğini yitirdi ve bugünkü verilerle baraj altına düştü.
Kandil, küçük ve bağımsız hareket eden terör gruplarına sansasyonel eylemler yapması talimatını verdi.
Güvenlik güçleri ile birlikte sivilleri de hedef alan saldırılar üzerinden "ayakta kaldığı" propagandasına yönelen terör örgütü, toplumun genelinde de "Acaba terörle mücadele neticeye ulaşamayacak mı?" kaygısını tetiklemeyi denedi. Peki neden? Aslında açıklaması gayet net...
Suriye başta olmak üzere yakın coğrafyamızda haritalar yeniden çizilmeye, suni devletçikler kurulmaya uğraşılıyor.
Türkiye'ye, "içe dönme, enerjisini içeride tüketme, çevresinde olup bitenlere müdahil olmama" mesajı veriliyor.
"PKK terör unsurları silahtan arındırılıncaya kadar mücadele sürecek" kararlılığı kırılmak, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi eski tarzda masa düzeni kurdurulmak isteniyor.
***
Eğer
Türkiye'yi yönetenler,
Suriye ve Irak'a sırtını dönse,
Suriye'nin kuzeyinden Akdeniz'e ulaşan PKK koridoruna izin verse,
Ortadoğu ve Kafkasya'daki enerji kaynakları ile ilgisini kesse,
Doğu ve Güneydoğu'daki kanaat önderlerini, dini grupları, korucuları, Kürt siyasi hareketinin farklı temsilcilerini göz ardı edip yalnızca PKK adına hareket eden siyasi aktörleri muhatap alsa,
Ülkenin bir bölümünde kantonal yönetim düzeni kurulmasına "
evet!" dese ülkenin değişik noktalarında bombalar patlamayacağı düşünülebilir.
Lakin,
Böyle bir senaryoya,
Türkiye'yi yöneten
kimse rıza gösteremeyeceği gibi o senaryo
altında ülkenin milli birliğini, bütünlüğünü,
sınırlarını koruması da asla mümkün
olamaz.
***
Kaldı ki Türkiye'de patlatılan bombalarla oluşturulmak istenen atmosferi, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta gerçekleşen Somali ziyareti öncesi Mogadişu'da patlatılan bombadan ayrı düşünmek de doğru olmaz.
Veya Cumhurbaşkanı, İslam âlemi için, mazlumlar için sembol olan ünlü boksör
Muhammed Ali'nin cenaze törenine katılacağını açıkladığı andan itibaren, "
Buralara gelme" uyarısını da taşıyan bombalar patlatıldığını düşünmekten kimse bizi alıkoyamaz.
Netice olarak... Türkiye, bölgesindeki dengeleri belirlemeye, küresel adaletsizlikleri sorgulamaya devam ettikçe açık ve örtülü operasyonların faturasını da ödemek zorunda bırakılacaktır.
Önemli olan terörle mücadeleye, sadece siyasilerin ya da güvenlik güçlerinin işi gibi bakmadan, toplumsal bilinç ve direncin artırılması, milli bağışıklık sisteminin ayakta tutulmasıdır.