Ekonomide neden büyük mücadele sürüyor? Çünkü ekmek aslanın ağzında.
Milletten yetki alan, sorumluluğu üstlenen, hesap veren, aynı zamanda "kesin ve nihai karar verici" olmalı. Peki, "Kararları dışarısı ve yerli işbirlikçileri alır, siyasete karşı bürokrasi ile ittifak kurmaya kalkışırsa ne olur?" Tabii ki "Eski tas eski hamam olur!" Bu girişi yapmanın nedenine gelince... Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la Doğu Afrika'nın üç önemli ülkesindeydik.
Sırasıyla, "Uganda, Kenya ve Somali." Ülkenin ihracatına 1 dolar ilave katkı sağlansın, cari açık sorunu çözülsün, Türk yatırımcılar bir pazarda daha tutunsun, dünya daha adil olsun diye sergilenen çabayı yerinde görünce, "milli ekonomi tartışması" ayrıca anlamlı hale geliyor. Meseleyi şöyle izah etmeye çalışayım.
Uganda'da uçağınızın indiği Entebbe'den, başkent Kampala'ya doğru gitmeyi bir deneyin. Şartların güçlüğünü yaşayın.
Ve o zorlukların içinden, Çinliler başta olmak üzere küresel rakipleriniz ile eski sömürgeci ülkelerin alarme olmuş unsurlarına karşı tarihi işlere imza atın. Sonra Ankara'ya gelin ve birileri, ekonominin nasıl idare edilmesi gerektiğine dair ahkâm kessin.
Yerleşik medya ve propaganda araçları ile ezberletilmiş ve sadece oyun kurucu büyük ülkelerin lehine işleyen ekonomik reçeteleri size dayatmaya kalksın. Kurla veya faizle oynayıp size ders vermeyi denesin! İşte bugün ülkenin asli sahibi ile ülkeye ortaklık kurmayı alışkanlık haline getirenler arasındaki bilek güreşinin nedeni budur ve kısa sürede sonuçlanacak gibi durmamaktadır.
***
Bütün bunları söylerken ekonominin evrensel kurallarını reddediyor ve yapısal dönüşüm gerekliliğini arka plana itiyor değilim. Kuşkusuz yapacak çok şey var.
Ama öncelikler sıralaması ülke çıkarlarına uygun olmalı. Krizlerle büyümüş, New York, Londra veya Frankfurt'ta formatlanmış, öğretilmiş çaresizlikle kimlik kazanmış aktörlerin estirdiği rüzgârların fırtınaya dönüşeceğini sanmamak lazım.
***
1. Dünya Savaşı ile Anadolu coğrafyasına sıkıştırılmış, yetmemiş bölünme operasyonlarının hedefi olmuş
Türkiye'nin güvenlik sınırlarının nerede başlaması gerektiğini merak edenler, Musul- Başika'ya, Katar'a,
Somali'ye bakabilir. Arzu edenler...
Dünyanın en zengin ve huzurlu ülkelerinden biri olması gereken Somali'nin, bu ülkedeki mazlum Müslümanların nasıl çaresiz ve perişan halde bırakıldıklarından ibret de alabilir.
***
Bu canlı gerçekler karşısında
Türkiye'ye yaşatılan sistem sorunu, aynı zamanda bölgesel dengelerin değiştirilmesine karşı bir direnç sorunudur. Merkez Bankası faizi yüzde 7.5 veya 9.5 hattında değil de "
tek faiz" olarak yüzde 8'de tutsa, içeride heyecanlanacak, pozisyon alacak o kadar gayri milli piyasa uzantısı var ki. Ama onlara, "
Başkanlık sistemi" dediğinizde "
istemezük" diye yaygara koparmaktalar. Bu da esasen şaşırtıcı değil. Ülkede her alanda netice üreten kararlar alınması, uygulanması, bürokratik katmanların kaldırılması, şeffaflığın artırılması, hukuk devletinin tahkim edilmesi noktasında paylaşacakları fikirleri olmadığı için eldeki son sermayelerine sarılmaktalar.
"
Manipülasyon!" Emin olun o yolun da sonu göründü!