Milli irade bayramını kutladığımız bugün, milli iradenin tecellisini ebediyen teminat altına alacak "yeni anayasa arayışı" ayrı bir anlam kazanıyor.
Cumhurbaşkanı- Başbakan ilişkilerinin merak edildiği, Genelkurmay'ın iç dinamiklerinin hâlâ ilgi odağı olduğu, yargıdaki kabuk değişiminin dikkatle izlendiği, bürokratik dönüşümün devam ettiği bugünlerde, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü, bir kez daha değerine değer katıyor.
***
Ankara kulislerini fazlasıyla meşgul eden, spe- külasyonlarla şekillenen ve kuvvetle muhtemel ki üçüncü bir elin karıştırdığı ilişkiler yumağını çözmeyi denemeden önce özet bir aktarım yapmak istiyorum...
Son dönemde yaşanan olaylar
Türkiye'yi, sokaktaki vatandaş bakımından farklı bir noktaya taşıdı. Son yüzyılda toplumsal farkındalığın bu düzeyde geliştiği bir dönem olmadı.
Türkiye'nin en büyük şansı güçlü liderliğinin olması. Siyasetin, halkla iletişiminin bu kadar olgunlaştığı başka bir dönem görülmedi. Samimi dil kullanan, tecrübeli liderlik ve siyasi kadronun varlığı, oluşabilecek sıkıntıları aşma yolunda geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.
7 Haziran- 1 Kasım sürecinde
Türkiye'nin yaşadığı dalgalı tablo, ülkenin bir daha böyle istikrarsızlık riskiyle karşılaşmaması için bizlere özel sorumluluklar yükledi.
Türkiye'de bir rejim sorunu yok, Türkiye'de bir sistem sorunu var. Güçlü iktidar dönemlerinde büyümüş, diğer dönemlerinde kaosla karşı karşıya kalmış bir ülke!
***
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Berat Albayrak ile hafta içinde gerçekleştirdiğimiz
sohbetten alıntıladığım bu cümleler,
Ankara'daki gelişmeleri okumak için oldukça
aydınlatıcı.
Nedenlerine gelince... Günümüz
Türkiye'sinde, halkta mutlak karşılık bulan
tek lider var... Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan. Onun, siyasi lokomotif gücü ülke
içinde olduğu kadar, ülke dışında da etkili
sonuçlar veriyor. Siyaset sahnesinde Oscar
ödül töreni üzerinden örnekleme yapılacak
olsa Cumhurbaşkanı, "
En İyi Erkek Oyuncu..." Bu tartışmasız gerçek karşısında,
diğer ödüllerin "
En İyi Yardımcı" kategorisinden
başladığını söylemeye zaten gerek
yok... O zaman, zirvedeki dengenin oluşumunu
sadece kişisel ton farklılıklarına indirgemek
yerine, "
sistem sorununa" odaklanmak
en doğrusu. Halihazırda en muhalif olanlar
da gayet iyi biliyor ki "
Başkanlık sistemini"
esas alan yeni anayasa, TBMM'de referanduma
sunulabilecek sayısal eşiği aştığı an,
milletten destek alacak. Daha kısa, daha sivil,
daha özgürlükçü, daha insancıl bir anayasa,
vesayetin de darbenin de panzehiri olacak.
Merkezden yönetim, yerinden yönetime
doğru akacak. TBMM'nin ağırlığı artacak,
milletvekillerinin saygınlığı daha fazla korunacak.
Asker askerliğini bilip, asli işine odaklanacak,
bürokrasi bürokratlığını bilecek ve
devletin tek sahibi gibi davranmayı bırakacak.
Yargı, "
millet adına karar veriyorum"
iddiasıyla, millete karşı konuşlanmaktan, konjonktüre
göre karar vermekten kurtulacak.
Milletten kim vekalet alıyorsa, demokratik
hukuk devleti sınırları içinde yönetim yetkisini
o kullanacak. Ve sonunda hesabını millete
verecek.