Türkiye'de pek çok taşın altında ABD'yi aramak geleneksel yaklaşımlar arasındadır. Bu yaklaşımın, siyasi gerçeklerden komplo teorilerine kadar uzanan geniş yelpazede somut karşılığı da vardır. Belki de bu yüzden ABD'li yetkililerin beyanatları ayrıca ilgi çeker, hatta özel anlamlar da yüklenir.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, bir yılı aşan görev süresinde röportaj vermek için ikinci kez SABAH'ı tercih etti. Bass, önceki büyükelçilerden farklı olarak, güncel siyasi konulara ve iç meselelere doğrudan ve sıkça müdahil olmamaya çalışan bir diplomat. Dün olduğu gibi kamuoyuna dönük tartışma yaratan beyanlarının Washington yönetiminin perde arkasında kalan görüşlerini yansıttığını tahmin etmek güç değil maalesef! "İfade özgürlüğü tamam da yaşam hakkı nasıl göz ardı edilir?" diye sormak da bizim hakkımız!
***
Gelelim Büyükelçi Bass'la yaptığımız son görüşmenin kodlarına... Bence en önemli konu, "
terördü!" Gerek PKK gerekse DAEŞ terörü... PKK terörü bağlamında, iki husus ön plana çıktı:
1- PKK'nın şiddet eylemlerine ve özerklik arayışına, ABD tarafı açıkça karşı çıktı. Siyasal düzeni silah zoruyla değiştirme girişimi olarak tanımladığı bugünkü tabloyu güçlü şekilde reddettiğini belirtti. Ardından, sivil yerleşim bölgelerindeki operasyonlarda itidal ile yeni bir diyalog sürecinin başlatılması çağrısında bulundu.
2- Suriye bağlamında PYD ve YPG unsurlarının, Türkiye'nin güney sınırı boyunca uzanan DAEŞ'ten arındırılacak bölgeyi işgal etmesini desteklemediklerini ifade etti. Ancak... Türkiye'nin, Azez- Cerablus arasında "
güvenli insani bölge oluşturulması" önerisi ABD'den hâlâ ilgi görmüyor. Bir adım ileri gidildiğinde ise Amerikalıların, Rus askeri güçleri ile Suriye'de karşı karşıya gelmekten çekindikleri anlaşılıyor. Yani... Başkan Obama'nın, "
ABD askerinin botu karaya değmeyecek" stratejisi, bölgeye hâkim olmak isteyen Rusya ve İran için fırsata dönüşüyor. Türkiye de kendi göbeğini kesme seçeneği ile baş başa kalıyor.
***
Bir başka konu ise Musul yakınlarındaki "
Başika Eğitim Kampı." Anlaşılan o ki Amerikalılar, Türkiye'nin DAEŞ'e karşı operasyonlarda "
müstakil hareket etmesini" istemiyor. Ama bunu daha çok Irak Merkezi Hükümeti üzerinden dile getirmeyi uygun buluyorlar. Ankara'yı bütünüyle karşılarına almadan, Bağdat kartı ile frenlemeye çalışıyorlar.
***
Dikkat çekici bir başka husus ise ABD ile "
askerden askere iletişimin" 1 Mart 2003'ten bu yana ciddi oranda yoğunlaşması. Suriye ve Irak ajandasındaki kısmi ortak paydaya karşın Ankara'nın lojistik askeri taleplerinin karşılanması gecikiyor. Bilhassa Kandil ve çevresine yönelik hava harekâtlarında mutlak ihtiyaç olan "
akıllı bombalar" için ABD makamları, "
Elimizden geleni yaparız ama biz de DAEŞ'e karşı kullanıyoruz. Arz- talep sorununu aşamıyoruz" diyorlar. Tarih olarak 2017 gösterilirken, silahlı insansız hava aracı tedarikinde sarı ışık bile yakamıyorlar.
***
Gülen cephesinde ise şimdilik yeni bir şey yok. Hukuki belgeleri görme gerekçesi öne sürülmekte, kanımca siyasi enstrüman gibi kurgulama eğilimi korunmakta...
Netice olarak... ABD'deki seçimler sonuçlanıncaya kadar Türk- Amerikan ilişkilerinde yapısal gelişmeler beklemek iyimserlik olur. İlişkileri, en az bir yıl boyunca "
konjonktürün tayin edeceği" söylenebilir.