7 Haziran sonrası sadece "koalisyon tablosundan" ibaret görülüyorsa, ortadaki sorunun çözümü nispeten kolay. Ancak 8 Haziran itibariyle "siyasi fay hatlarının kırıldığı", siyasetin merkezinde kaotik süreçlerin tetikleneceği, küresel gelişmelerin iç dinamikleri etkileyeceği varsayılıyorsa durum hayli zor.
2002 şartlarında AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesi pek çok ezberi bozmuştu ama en önemli husus, merkez sağ ve merkez sol kavramlarının kökten sarsılması, "yeni siyasi merkezin" inşa edilmesi olmuştu. Genel seçim sonrası "13 yıllık tek başına iktidar döneminin" kapanmasını, birikmiş iç ve dış problemlerin eş zamanlı tezahürü ile birlikte okuduğumuzda, hükümet meselesini aşan oldukça güç bir dönemin başladığını kabul etmek zorundayız.
***
Başbakan
Ahmet Davutoğlu'nun yürüttüğü ilk tur koalisyon görüşmeleri, ülkenin karşı karşıya kaldığı büyük meydan okumalara, farklı partilerin ortak ajandayla cevap vermesi umudunu yeşertmedi. Esasen AK Parti'nin taban yoklamalarından çıkan neticelerin güncel siyasi trafikle örtüştüğü de söylenemez. AK Parti seçmeninin birinci tercihi hala
"seçim" yönünde. İkinci tercih MHP ile koalisyon. CHP'li formül ise üçüncü sırada.
AK Parti tabanının sıcaklığına, MHP tabanının da aynı şekilde yaklaşmasına rağmen, Ankara'daki hava parçalı bulutlu. MHP lideri
Devlet Bahçeli'nin, Başbakan Davutoğlu ile görüşmesinde dile getirdiği gibi...
"Bizde, tavan-taban yoktur. Ülkücü hareket ve dava arkadaşlığı vardır. Bizler iç güdülerimizle de hareket eder, doğru yolu buluruz!"
Bahçeli'nin, AK Parti ile koalisyon seçeneğine kapıyı kapattığı ama kilitlemediği bir aşamadayız. MHP liderinin,
"Tek başına iktidar olamayacağımızı biliyoruz" sözünü de ayrıca not etmek gerek. Hatta,
"Azınlık hükümeti kurulması için 276 vekil gerekmiyor. 276 oy, hükümetin yıkılması için gerekli" demesi de manidar. MHP'nin, Türkiye'yi erken seçime taşıyacak AK Parti azınlık hükümetine kolaylık sağlayacağı, Anayasa'da tanımlı şekli ile tüm partilerin bakan görevlendireceği Geçici Hükümet'e üye göndermeyeceği de özellikle hesaba katılmalı. Sivil toplum kuruluşları ve piyasaların AK Parti-MHP Hükümeti'ni cesaretlendirmemesi de dikkate değer!
***
CHP'ye gelince... AK Partilileri de şaşırtan olumlu atmosferi yalnızca
"iktidar ortaklığına isteklilik" olarak yorumlamak yanıltıcı olabilir. CHP, AK Parti ile görüşmede, uzlaşmaz görüntü vermemek için özel hazırlık yaptı. Örneğin, Cumhurbaşkanı'nın ilk dakikada tartışmaya açılmaması da bu ön hazırlığın yansıması idi. CHP kurmayları, koalisyona yatkın profil çizmelerine karşın, AK Parti'nin iktidar sorumluluğunu üstlenmekten kaçınacağı tezini de kamuoyu nezdinde yedeklemiş oldu. Bundan sonraki temasların,
"algı yönetimi ile ülke yönetimi" arasındaki ince çizgide seyredeceği gözden uzak tutulmamalı. Ve diğer risklerin yanı sıra AK Parti-CHP koalisyonunun yaratacağı ana muhalefet-muhalefet eksenine de bakmak lazım. Buradan, MHP ve HDP'yi büyütebilecek, keskin siyasi akımları siyasetin merkezine taşıyarak, siyasal kafa karışıklığını artıracak sonuçlar da çıkabilir.
***
HDP ise denklemin iktidar paydaşlığı değil, Çözüm Süreci boyutunda durmakta. Eş Başkan
Selahattin Demirtaş'ın, PKK'ya Türkiye'de silah kullanmama çağrısında bulunmasını, İmralı'nın, "
Benim elimi kolumu bağladınız. Selahattin'in parlatılmasına yol verdiniz. Benimle milli proje yürütürdünüz, Selahattin'le uluslararası..." çıkışıyla birlikte yorumlamak çok şey anlatıyor zaten!
NOT: Bayramınızı tebrik eder, Bayram tadında günlerinizin eksik olmamasını dilerim...