Şöyle bir özel sistem tasavvur edin lütfen. Patronajın;
Görünüşte "kamu ile işi olmayacak!" Gerçekte doğrudan veya dolaylı olarak kamu ile yolu hep kesişecek.
Geçmişte siyasetin zayıf ve parçalı olmasını iyi değerlendirecek. Güçsüz siyasetçiye gözdağı verme sonra sözde destekleme yoluyla gelişimini teminat altına alacak.
Ayrıca...
Yatırımını sürekli bürokrasiye yapacak! Stratejik olarak gördüğü bürokratik kurumların tepe yöneticilerini yakın markajda tutacak. Hazine, Merkez Bankası, BDDK, EPDK, SPK, Gelir İdaresi, Özelleştirme vb...
Mümkünse bürokrat atamasında etkili olacak. Değilse, muhtelif uyarı yazılarıyla bir tür "hoş geldin mesajı" vererek bürokratı yörüngesine çekecek.
Her hal ve kârda o kurumlara dışarıdan etki edecek isimleri bünyesinde barındıracak. Eski devlet, yeni şirket personeli üzerinden lobi faaliyetlerine hiç ara vermeyecek.
Sadece işlerini yürütmekle ilgilenmeyecek, mümkünse rakipleri ile ilgili bilgileri de önceden edinmeye çabalayıp, pozisyon belirleyecek.
***
İşletme yönetimi, "
Ankara'yı yedekleme" üzerine kurulu bir holding sisteminin sürdürülebilirliği, piyasadaki gelişmeler kadar başkentteki "
denge değişimi" ile de yakından ilgilidir haliyle. Patron, "
Ya olup biteni bilmiyordur ya güvendiği adamları yanlış sinyal veriyordur ya da bile bile lades diyordur!" Lakin... Gözü kulağı Ankara'ya endeksli şirketler yapısının eski alışkanlıklarla devam etmesi mümkün olmadığı gibi bir süre sonra yakınmanın anlamı ve değeri de yoktur.
***
Basın sektöründe büyümek için farklı yatırım alanlarını da seçen ve bu kararını, "
Mali açıdan ne kadar güçlü olursak, basın özgürlüğüne de o kadar sahip çıkabiliriz" gerekçesine dayandıran patron eğer;
Bir dönem trend diye banka sahibi oluyorsa... O bankayı bir başka bankadan satın alıyorsa... Finansmanını da asıl sahibi olan bankadan kredi kullanarak yapıyorsa... Yani elin taşı ile elin kuşunu vurmayı alışkanlık haline getiriyorsa...
Özelleştirme aracılığıyla akaryakıt dağıtım sektörüne giriyorsa... Borçlu şirketini, halka açık kâr eden şirketle birleştiriyorsa... Daha sonra aynı şirketin bu kez azınlık hissesini yine Özelleştirme'den alıp, bedelini zamanında ödeyemiyorsa... Borcunu zamana yayıp, teminat vermek yerine devletin hissesini yine devlete garanti diye sunabiliyorsa...
Yazılı basındaki şirketlerine kâğıt temin etmek için off shore mekanizmasından yararlanıyor ama arada "
örtülü kazanç transferine" yöneliyorsa... Parayı bir cebinden diğer cebine aktarmak için devletin vergi payını en aza indirmeye gayret gösteriyorsa...
Görsel medya şirketlerini uluslararası ortaklıklara açarak "
küresel güvence" elde ettiğini sanıyorsa... O sırada 5-10 milyon lira daha az vergi ödemek için hisse devir tarihlerinde oynama yaparken muhasebe hilesinde yakalanıyorsa...
Bütün bu olup bitenleri...
Patron olarak tercihlerindeki problemlerde,
Profesyonellerinin hatasında,
Kendisini azmettirenlere, bürokrasiye ve yurtdışı partnerlerine fazlaca güç vehmetmesinde,
Siyaset kurumu ile ilişkilerindeki tutarsızlıklarda aramıyorsa...
Meseleyi sadece...
"
Basın özgürlüğüne indirgiyorsa" ya "
niyetini" ya "
akıl verenlerini" ya da "
yeni dünyadaki yerini" sorgulamalıdır.