Çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Söyleyen de yazan da hükmünü zaten vermişti. Sadece, kendi beklenti ve kanaatlerinin karşılanıp karşılanmayacağı ile ilgiliydi.
Peşin yargıdan olabildiğince sıyrılmaya çalışarak, Meclis Soruşturma Komisyonu'nun oluşumu ve çalışma tarzı ile Genel Kurul'daki Yüce Divan oylamasının mesajlarına dikkatlice bakacak olursak...
4 eski bakan hakkındaki Soruşturma Komisyonu, muhalefetin de benzer girişimlerine karşın AK Parti'nin önergesiyle kuruldu. Komisyon, zamanında çalışmaya başlayamadı. Zira önüne gelecek dosya üzerinde beyanat vermemiş milletvekillerinin seçilmesi kolay olmadı. Bazı vekiller ise Komisyon'un ilk günlerinde farklı gerekçeler- le çekilmeyi tercih etti. Anayasa ve TBMM İç Tüzüğü gereği "savcılık makamı" gibi çalışması gereken Komisyon, gizlilik kurallarına da uyamadı. Bilhassa muhalefetin, içerideki bilgi ve belgeleri seçilmiş medya ile paylaşması, hukuki süreçte eksen kaymasına yol açtı. Komisyon Başkanı Hakkı Köylü'nün, objektif ve şeffaf şekilde anlatmadığı, haberlere yasak getirme kararı da işin tuzu biberi oldu. Komisyon'un, hakkında iddia bulunan isimleri Ankara'ya davet etmek yerine, İstanbul'a giderek dinlemesi de eleştirildi. Neticede, Soruşturma Komisyonu 5'e karşı 9 oyla, 4 eski bakanın Yüce Divan'a gönderilmesine gerek görmedi. Bu noktada AK Parti'li üyelerde üç husus ağır bastı:
1- 17 ve 25 Aralık, darbe girişimidir, siyasal kaos yaratmaya dönük hamledir, nihai hedefi ise (Cumhurbaşkanı) Tayyip Erdoğan'dır.
2- 17 ve 25 Aralık soruşturmaları mahkemelerde takipsizlikle sonuçlanmış, takipsizliğe yapılan itirazlar da reddedilmiştir.
3- Kamuoyuna yansıyan çok sayıda kayıt, hukuki açıdan delil değeri taşımamakta, yargı kararı vermeye esas teşkil etmemektedir. Muhalefet ise özellikle
4 eski bakanın malvarlığı üzerinden sonuca varmaya çabaladı. İkna edici görmediği hususlarda daha çok siyasi hüküm kurdu.