Türkiye'nin en iyi haber sitesi
RASİM OZAN KÜTAHYALI

Suruç saldırısı ve Türkiye'nin geleceği

Suruç'taki alçak terör saldırısı toplum olarak hepimizi birleştirmeli. Fakat maalesef şu ana kadar görünen manzara toplumun çok daha fazla ayrışma yönüne doğru gittiğini gösteriyor. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu'nun ortak deklarasyon talebi havada kalmış gibi gözüküyor. Çünkü maalesef diğer partiler 32 kişinin katledildiği bu saldırıdan bile siyasi rant çıkarmaya çalışıyor. Belli ki ufukta görünen ve tam 4 ay sonra yapılacak 22 Kasım seçimlerine şimdiden yatırım yapmaya başlamışlar. Koalisyon turları nafile dönüyor. Türkiye'nin çeşitli coğrafyalarına sıkışmış bir seçmen topografyası olan CHP, MHP ve HDP bu alçak terörist saldırıdan bile medet umar hale gelmiş durumda. Türkiye'nin bütünlüğü dertleri değil kendi küçük kantonlarını korumanın peşindeler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin terörist bir devlet olduğu yalanını yaymaya çalışan alçakların ekmeğine yağ sürüyorlar.

***

AK Parti şu anki meşruiyetçi ve sağduyulu çizgisini koruduğu müddetçe 22 Kasım seçimlerinden tek başına hükümet olarak çıkacaktır. Toplumun çoğunluğu bu ülkeyi AK Parti dışında bir alternatifin yönetemeyeceğini bu süreçte anladı. Fakat her halükârda bu parlamenter sistem bir gün tıkanacak ve belki de un ufak olacak bu ülke. Bu ihtimalden de korkuyorum. O sebeple kimilerinin Erdoğan obsesyonuna inat ısrarla Başkanlık Sistemi'ni savunuyorum. Bu Erdoğan meselesi değil Türkiye meselesidir. Demokrasinin yegâne yolunun parlamentarizm olduğu büyük bir yalandır. Herkesin de bildiği gibi tarihin ilk modern demokrasisi ABD'dir ve bu ülkenin siyasi sistemi de anayasasının kabul edildiği ilk günden beri başkanlık sistemidir. Yani başkanlık sistemi demokrasi tarihinde bir istisna değildir. Bugün liberal demokrasi diye bildiğimiz kavramın tarihte ilk hayata geçişinin sistemidir. Başka bir deyişle modern liberal demokrasi tarihte ilk defa başkanlık sistemi halinde boy göstermiştir.
***

Oysa parlamenter sistem liberal demokrasinin zıddı olan bir sistemin, mutlak monarşi denen diktatörlük şeklinin, biraz yumuşamasının bir ifadesi olarak tarih sahnesinde ilk defa boy göstermiştir. "Devlet benim!" anlayışındaki hükümdarın yetkilerini kısıtlamak ve onu, bazı konularda halka danışmaya mecbur bırakmak için icat edilmiş bir alettir. Ayrıca parlamenter sistemin tarihi, bir hükümdarın parlamentoyu feshedip, kendi mutlak diktatörlüğünü yeniden ilan etmesi hadiseleriyle doludur. Zaman zaman da parlamentonun, bir lider etrafında ayaklanıp hükümdarı halletmesi ve yeni bir mutlak monarşiye kadar, bir süre o liderin diktatör olması hadiseleri görülür. Halbuki, 1788'de hayata geçtiğinden bu yana, Amerikan Başkanlık Sistemi, ne o hükümdarlara tekabül eden Başkanın parlamentoyu feshedip diktatörleşmesine; ne de parlamentonun ayaklanıp Başkanı devirmesine sahne olmuştur. Özetle parlamenter sistemin tarihi zorbalık ve savaşla doludur. Amerikan Başkanlık Sistemi'nin tarihi ise huzur ve barışla doludur.
***

Başkanlık sistemini kötülemek için öne sürülen Latin Amerika örnekleri, çarpıtmadan başka bir şey değildir. Birincisi; hiçbirindeki sistem, Amerikan Başkanlık Sistemi'ne özdeş değildir. İkincisi; bu bazı Latin Amerika rejimleri bile, Amerikan Başkanlık Sistemi'ne benzedikleri ölçüde, benzer tarihi şartlara sahip olan, ama sözde parlamenter sisteme göre yönetilen çoğu az gelişmiş ülkeye nazaran da, bütün inkıtalara rağmen, nispeten daha demokratik olmuşlardır. Şimdi tüm okurlarıma soruyorum: Bu tarihi gerçekler ortada dururken, hangi sistem demokrasinin doğal sistemi olma payesine layıktır? Başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi? Türkiye'nin geleceği özgürlükçü- demokratik bir anayasa ve iki turlu dar bölge Başkanlık Sistemi modelindedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA