7 Haziran gecesinden beri aynı fikirdeyim. Gelişmeler düşüncemi değiştirmediği gibi daha da pekiştirdi. Türkiye 22 Kasım'da bir tekrar seçimi denemelidir. Zaten zorunlu olarak da oraya gidiliyor. MHP kesinlikle uzlaşmaz çizgide. CHP'nin üst yönetimi iktidara aç olduğundan koalisyona istekli ama CHP il ve ilçe örgütleri ile sosyal tabanı AKP-CHP koalisyonu istemiyor. CHP çok parçalı bir parti ve istikrarlı bir koalisyon ihtimali sıfır. AK Parti en uzlaşmacı ve olumlu parti hüviyetinde ama tablo ortada. Yeniden bir seçim denenecek ve toplum yeniden kartları dağıtacak. 22 Kasım'dan yine koalisyon fotoğrafı çıkarsa işte o zaman mecburi koalisyon hükümeti ya da belki ciddi bir sistem krizi ile karşı karşıya geleceğiz. Zaten şimdi değilse ileride bir gün mutlaka Başkanlık Sistemi'ne geçeceğiz. Türkiye'nin ihtiyacı yeni ve özgürlükçü bir anayasa ile iki turlu dar bölge başkanlık sistemidir. Şu an Erdoğan takıntısı nedeniyle gerçekler inkâr ediliyor. Yıllardır köşelerinden başkanlık sistemini savunmuş bazı kalemler sırf Erdoğan obsesyonları yüzünden geçmişte çürümüş dedikleri parlamentarizmi savunuyorlar şu an...
***
Parlamentarizmin daha demokratik olduğu ve başkanlık sisteminin diktatörlüğe götüreceği yalanlarıyla bazı kesimler paranoyaya sevk ediliyor. Oysa defalarca yazdığımız gibi Başkanlık sistemi diktatörlüğün panzehiridir. Latin Amerika'da ortaya çıkan ve diktatörlüğe dönüşen bazı oluşumlar bu açılardan Başkanlık Sistemi diye nitelenemez. Ya seçim sistemleri farklıdır; ya başkana haddinden çok yetki tanımışlardır; ya da devlet kuvvetleri arasında denetleme ve dengeleme mekanizmaları kurmamışlardır. Hele hele, darbeyle gelen bir generalin kendisine "Başkan Hazretleri" dedirtmesi o sistemi Başkanlık Sistemi asla yapmaz.
***
Yok eğer, o diktatör general gelmeden önceki sistemi "
Başkanlık Sistemi" diye suçluyorsanız; o zaman, Nazi, Faşist ve Sovyet Komünist rejimleri gibi tarihin en korkunç diktatörlükleri de parlamenter sistem ertesi geldi diye, "
parlamenter sistem diktatörlüğe dönüşür" suçlaması getirmeniz gerekir. Başkanlık sistemi konusu, siyasi tartışmaların gündemine gelince, ortaya öyle bir söylem çıkıyor ki; sanki, parlamenter sistem, demokratik yönetimin doğal sistemidir de; zaman zaman bazı ülkelerde, bir anomali olarak, başkanlık sistemi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'ye Başkanlık Sistemi'nin önerilmesi, çok istisnai olan, yan etkileri çok fazla, kuvvetli bir ilacın reçete edilmesi gibi sunuluyor. Oysa demokrasiye doğal olan sistem, parlamenter değil, başkanlık sistemidir. Bu tezin ispatını, demokrasinin, parlamenter sistemin ve başkanlık sisteminin tarihinde bulabiliriz.
***
Bugün, "
demokrasi" kavramıyla işaret edilen sistemler, Asya ülkelerinin bazıları da dahil, Batı dünyasında var olan, çok partili hayatın olduğu, azınlıklıkların ezilmediği, temel hakların anayasal koruma altında olduğu, iktidarların düzenli seçimle değiştiği yönetimlerdir. Yoksa bu kavramın ilk doğduğu eski Yunan medeniyetindeki hali, bugün anladığımız "
demokrasi" kavramından çok uzaktır. Bir kere, sadece köle sahipleri azınlığı içinde olan bir demokrasi söz konusuydu. Üstelik bu azınlık içinde bile, birey haklarının tanınmadığı bir çoğunluk diktatörlüğü halindeydi.
***
Bugünkü anladığımız anlamda demokrasiyi, Lincoln "
halkın, halk tarafından, halk için idaresi" olarak tanımlamıştır. Ama bu tanımın hayata geçmesi için, özgürlükçü bir anayasa gerekli. Ülke "
halk tarafından" nasıl yönetilecektir sorusunun cevabı, devletin yapısının, yani devletin üç kuvvetinin seçim tarzı ve yetkilerinin ifade edildiği anayasada verilir. "
Halk için" kavramının anlamı ne sorusunun cevabı da, yine anayasada ifade edilen birey hakları maddelerinde verilir. Böyle çağdaş liberal bir anayasa ve Başkanlık Sistemi'ne kavuşmadan Türkiye vakit kaybetmeye ve durduğu yerde debelenmeye devam edecek.