Dün Mustafa Akyol'un uluslararası medya için Hanefi Avcı ile yaptığı İngilizce söyleşiden bahsetmiştim. Avcı'nın paralel örgütü ifşa ettiği o yazıdan alıntılara devam edelim:
Önce nasıl hapse atıldığını sordum Avcı'ya. Gerçekten "Devrimci Karargâh" diye illegal bir komünist örgüt vardı, ama kendisi buna son derece zorlama bir bağlantıyla dâhil edilmişti. Bu da zaten "paralel yapı"nın temel yöntemiydi: Hedefe konan insanları, var olan bazı gerçek suç şebekeleriyle zorla ilişkilendirmek, gerekirse bunun için sahte delil üretmek.
"Peki, ama hangi mantıkla yapıyorlar sizce bunları" diye sordum. Şöyle söyledi: "Burada birilerinin ilk baştan suçlu olarak tayin edilmesi, sonra arkasından buna uygun kanıt üretilmesi gibi bir mantık işliyor. En tepeden gelen bir 'suçlayın, tutuklayın' talimatı, daha aşağıdaki kademeler tarafından sorgusuz-sualsiz hayata geçiriliyor."
Bunun İslam'la ne alakası olduğunu sorduğumda ise Avcı şöyle dedi:
"Aslında bu zihniyetin doğrudan dinle bir alakası yok. İllegal ideolojik örgütlerin hemen hepsinde böyle bir mantık görüyoruz. Dünya, o grubun görüşüne göre siyah-beyaz şeklinde bölünüyor, büyük bir ideal uğruna yanlış şeyler yapmak da giderek meşrulaşıyor."
Hanefi Avcı paralel yapının mevcut kötü olayları nasıl kendi çıkarları uğruna stratejik olarak kullandığını da Mustafa Akyol'a şöyle izah ediyor:
"Cemaat geçmişte Türkiye'de olan her kötü olayı, delillere bakmadan, belli çevrelere yapılacak operasyonlara bahane olarak kullanmak istedi. Rahmetli Turgut Özal'ın ölümü, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kazada ölümü, Hrant Dink cinayeti, Malatya'daki misyoner katliamı gibi... Cemaat bu olaylarda hedef seçtiği çevreleri suçlamak uğruna gerçeği tahrif etti, hatta olayların aydınlatılmasına mani oldu. Hâlbuki olaylara böyle ön yargılı ve komplocu yaklaşmasa veya bu olayları suiistimal ederek kullanmasaydı, bu olaylar aydınlatılır veya çözülürdü."
Devleti hedef alan ve gayrimeşru yollarla vesayet kurmak isteyen paralel faaliyetler noktasında da şunu söylüyor Hanefi Avcı:
"Paralel yapının hukuksuzluklarını hukuk yoluyla ortaya çıkarmak ve sorgulamak gerekiyor. Ergenekon ve Balyoz davalarındaki haksızlıkları, hukuka aykırı dinlemeleri, devletin gizli bilgilerini temin etmeyi, sahte delilleri, emniyet içinde yapılan haksız tasfiyeleri, bürokrasideki haksız kadrolaşmaları ifşa etmek ve yargılamak.
Hanefi Avcı ile görüşen Mustafa Akyol ise kendi izlenimlerini şöyle sıralıyor:
Aslında Cemaat'in bu noktalara gelmiş olması karşısında üzgündü Hanefi Avcı. "Keşke" dedi, "bu işlere hiç girmeselerdi, okullarıyla, hayır kurumlarıyla devam etselerdi; Türkiye'ye de, dünyaya da örnek olurlardı." Kendini muhafazakâr olarak tanımlayan, Cemaat'le bazı ortak değerler paylaşan, hareketin eğitim kurumlarını takdir eden bir insandı çünkü.
Ben de benzer hislerle ayrıldım Hanefi Avcı'nın yanından. Keşke dedim, Cemaat bu bürokratik kadrolaşma hırslarına, bu güç mücadelelerine hiç girmeseydi. Keşke Moğolistan'dan Kenya'ya kadar dünyanın dört bir yanına okul açmak için giden fedakâr öğretmenleriyle, sevecen "diyalog" gönüllüleriyle, iman hizmetleriyle ve hayır kurumlarıyla tanısaydık sadece Cemaat'i. İktidara bu kadar talip olmasa, iktidarın yozlaştırıcı etkisine bu kadar açık hale gelmeseydi...
Mustafa Akyol hükümete muhalif bir isim ama gayrimeşru paralel yapı noktasında gördüğü gerçekleri de ifade ediyor. Demokratik açıdan meşru muhalif olmak isteyenler bu meşru çizgiyi örnek almalı...