15 Temmuz’a bakmak-1
Kaderin şaşırtıcı oyunlarından biri olarak, o meşum gece tarihçi dostum Şükrü Hanioğlu'yla yemek yiyorduk Arnavutköy'de ve Türkiye'deki darbelerden, siyasetten konuşuyorduk.
Herkes gibi biz de haberi şöyle veya böyle aldık ve yollara düştük. Bizimki halkın içine karışmak ve Kuştepe- Mecidiyeköy-Şişli taraflarında sokakta kalmak şeklinde oldu. İki kere gazeteye ulaşma girişimim yolların kapatılmış olması ve köprü trafikleri nedeniyle akamete uğradı. Ertesi sabah kurt kuş yuvasından çıkmazken silah namlusunda görev yapan NTV'ye ve CNN'e gittim ve görüşlerimi açıkladım.
***
Beni çarpan bir
darbe girişiminde daha bulunulması değildi.
Geleneği bu yönde gelişmiş,
asker ve bürokrasi üstünden
modernleşmiş bir toplumda ordu kendisini çok yakın zamana kadar
devletin ve ideolojisinin (
Kemalist-laisist ideoloji) sahibi saymış ve defalarca darbe yapmıştı. Her
darbenin demokrasi adına yapılmasındaki ironiyi bir tarafa bırakalım. Darbe bu ülkede bir gelenekti ve ben de yakın çevreme bunun bir kere daha deneneceğini
2016 başından beri söyleyip duruyordum.
Elimde ne bir belge vardı ne de bir bilgi. Ama
siyasal tarihi bilip etrafını da insan biraz dikkatle gözlemleyince bu tür
sezgiler geliştiriyor. Darbe girişimi olacak düşüncesini bende hazırlayan
şiddetli kutuplaşma ve hiçbir şekilde hiçbir şeyle
uzlaşamayacak olan bir '
nihilizmin' mevcudiyeti ve hırsıydı.
İşte o gece, o sıralarda, Arnavutköy'den Bebek'e kadar yürürken o 'nihilizme' batmış insanların nasıl çılgınca bir tutkuyla, histerik bir heyecanla
darbeyi desteklediğini görmek darbenin kendisi kadar ürkütücüydü. O darbe
tutkusunun ve desteğinin hangi kelimelerle ve nasıl ifade edildiğini ise buraya yazmaya edebim, terbiyem elvermez.
O mantık, o muhakeme '
kontrollü darbe' senaryosunu da üretti, darbenin aslında
'
yapılmadığını' da yazabildi. Neyse ki
şimdi
Sedat Ergin gibi namuslu gazeteciler,
harıl harıl çalışıp işin gerçeğini ortaya dökebiliyor,
insanlar da '
kontrollü' derken darbenin
gerçek boyutlarını öğrenip büsbütün ürküyor.
***
Bu tablo bana
Türkiye'deki darbeler ve tarihi hakkında epey önemli ipuçları veriyor.
Birincisi ve hepsinden önemlisi darbeler Türkiye'de daima
merkez ve çevre arasında yani
egemen iktidarla veya iktidar egemenleriyle halk arasında cereyan etmiştir. Türkiye'deki
egemen iktidar/iktidar egemenleri tarihsel bir sonuçtur. Bu egemenler
katını veya tabakasını veya katmanını
bürokrasi ve ordu oluşturmuştur.
1960-71-80-97 darbeleri hem
yurtdışı güçlerin kontrolünde (o manada
15 Temmuz da '
kontrollü darbe'dir, böyle bir
hareketten
ABD'nin haberinin olmaması aklın
alacağı iş değildir; asıl o çılgınlık olurdu) gerçekleştirilmiştir
hem de
ordu ve bürokrasiyle birlikte hareket eden
egemen sınıfların desteğinde.
'
Merkez' diye nitelendirdiğim bu kesim
tarihsel gücünü bahsettiğim ittifaktan alır. Karşısında '
halk' vardır. O nedenle de darbelerin tarihi her defasında
merkezin yani
ordu -bürokrasi -burjuvazinin kaybettiği iktidarı silahla geri alma girişimidir.
1950'nin '
rövanşı'
1960'ta,
1965'in rövanşı
1971'de,
1977'nin rövanşı
1980'de alınmıştır.
Ama
halk da iktidarını geriye almasını bilmiştir. Yukarıdaki tarihi tersten
okumak yeter:
1960'ın rövanşı
1965'te,
1971'in rövanşı
1973'te,
1980'in rövanşı
1983'te,
1997'nin rövanşı
2002'de alınmıştır.
2007'nin rövanşı ise hemen gerçekleşmiştir. Kritik nokta odur.
2007 hamlesi birçok şeyin değiştiğini gösteriyordu.
2016'ya da oradan gelindi.
Yani
15 Temmuz hem gelenekseldi hem gelenek dışıydı. Nedenlerini çarşamba günü açıklayacağım.