Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika'ya gitmeden önce Türkiye'de yönetim bir yol ayrımına geldik diyordu.
Böyle bir tavrı, tutumu ortaya koyan iki önemli neden söz konusuydu.
Birincisi daha genel ve stratejik bir anlayıştı. Buna göre dünyanın merkezi Doğu'ya kayıyordu, Türkiye kendisine o yeni eksende bir yer bulmalıydı.
Gerçekten de bu stratejik bir karardır. Oluşturulması çetrefil bir iştir, zaman alacaktır. Kuşkusuz, Türkiye dünyadaki yeni oluşumları izlemek, çıkarınaysa içinde yer almak durumundadır. Yanlış olan bunu yapmamaktır. Ancak meseleleri iyi değerlendirmek, iyi tahlil etmek gerekir. Bu yönde daha gidilecek çok yol var.
O yol ayrımı açıklamalarını gerektiren ve daha 'dramatik' olan unsur Türkiye'nin ABD ile olan ilişkisiydi. Suriye ve genel olarak OD meselelerini söz konusu ederek Türkiye Amerika'nın tutumundan yakınıyordu.
***
Bütün bunların kaynağında ABD'nin son zamanlarda
PYD'ye verdiği
destek yer alıyordu. İşin 'püf noktası' veya 'bam teli' olan bu noktayı bir ayrıntıyı işaret ederek tartışalım.
Haklı olarak Amerika'nın
YPG'ye/ PYD'ye desteğinden yakınıyoruz. Elbette
yakınacağız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
bu konudaki
pozisyonumuzu apaçık ortaya
koyması yerindedir. Kim kendi çıkarlarına
tepeden tırnağa aykırı bir yapılanmanın
Güney sınırında hem de bu derecede
cesametli bir şekilde oluşmasını ister?
Ne var ki, ABD şikâyet ettiğimiz kararı
bir gecede vermedi. Bu iş cereyan etmeden önce
Amerika'da yönetimin gerek sivil gerekse askeri
en yüksek mertebedeki yöneticileri Türkiye'ye geldi. Bizimkiler ABD'ye gitti. Oturup konuştular. Bu görüşmelerin ardından Amerika
bugünkü politikayı uygulamaya koydu.
***
Demektir ki,
ABD, Türkiye'nin getirdiği
stratejileri, planları, çözüm önerilerini beğenmemiş, benimsememiş,
kendi çıkarlarına ters bulmuş ve bu şekilde hareket etmeye karar vermiştir. Üstüne üstlük, Türkiye
rahatsızlığını, hassasiyetini daha önce belirtmedi de ilk defa dile getiriyor değildi ki! Bu görüşünü
defalarca açıklamıştı.
O zaman bütün bunlara
rağmen bu tavrı tercih eden yönetimin kararından, uygulamasından
geriye dönmesini beklemek zor görünüyor. Yüzümüze gülebilirler, dostça davranabilirler, söylediklerimizi kabul etmiş görünebilirler. Ama fikirlerini ve davranışlarını
değiştirmezler. Buna rağmen görüşme son derecede iyi ve olumlu olmuştur. Amerika bir
diyalog toplumudur. Keşke daha fazla görüşülse. Her şey daha farklı şekilde cereyan edebilir. Umarım bundan sonrası da bu yönde gelişir.
***
Bu çözümlemeden sonra asıl söyleyeceğime geleyim:
dünya yeniden kuruluyor!
Beylik bir sözü tekrarlıyor görünebilirim. Hayır! Onlarca kitap karıştırıp okuyorum. Bugün sandığımızdan daha
gerçek, somut, sert bir oluşumla karşı karşıyayız. Sadece bizi
ilgilendirmiyor bu durum.
ABD de,
NATO ve
BM ekseni de,
AB de bu oluşumdan
payına düşeni alıyor.
OD bu yeni düzende merkezdir. Bir
güç dağılımı alanıdır.
Dünyanın yeni şekli bu
coğrafyada oluşuyor.
Almanya ve
ABD,
ABD ve
Rusya ve bütün bu ülkeler ve
Türkiye bu coğrafyada birbirini tartıyor. Ve
kesin olan gerçek burada
Amerika'nın ve Türkiye'nin daha uzun erimli planları içinde
birbirine duyduğu ihtiyaçtır.
Bize düşen bunu anlatmaktır; küsmek, darılmak, dışlamak değil. Hele dünyanın bugünkü aşamasında...