Sebeplerini biraz daha ayrıntılı tartışırız, tartışacağız. Ama her şeyi önce çapraz kesen yani kapsayan, sonra da aşan gerçek unutmayalım. Türkiye bugün 'dar-ülharb'dir.
Hazindir, üzücüdür ama gerçektir. PKK bir yandan DEAŞ öte yandan Türkiye'yi savaş alanı ilan etmiş durumda. O zaman iş soğukkanlılıkla düşünmekte...
***
Kendiliğinden buraya gelmedik. Yaşananlar
PKK ve
DEAŞ'la sınırlı da değil. Her şey bir yana
Halep'te yaşananlar ortada.
Rusya- İran- Esed hükmünü icra etti ve
Halep düştü. Bir
insanlık dramı, bir
kara ve kanlı leke olarak düştü Halep. Bu hali çok önemli bir olgu diye kaydetmekle başlayalım. (Bu arada
Philip Mansel'in
Aleppo isimli kitabı neden çevrilmiyor Türkçeye?)
Türkiye,
ABD'nin de yeni başkan seçimi, başkan değişimi ve ilk günden beri sürdürdüğü
kararsızlık politikası içinde iken sadece
Rusya'yla politik ittifak kurabiliyor.
ABD için '
kararsızlık politikası' sürdürüyor dedim ama tam doğru değil. ABD'nin
ilk Körfez müdahalesinden beri
Türkiye'nin güneyinde bir Kürt bölgesi oluşturma projesi belliydi. Zaman, bu projeye çeşitli dalgalanmalar getirmiş olabilir. Onlara bağlı kalarak ABD bir ileri bir geri gitmiş de olabilir. Hiçbiri gerçeği değiştirmez. Çok küçük bir alanın kapanmasıyla, daha bundan kısa bir süre önce ABD, benim
Kuzey Ortadoğu dediğim bölgedeki
Kürt oluşumuna destek veriyordu.
Doğrudur, kısa bir süre önce görüştüğüm çok üst düzey bir
Amerikalı yetkili bana '
istesek PYD'ye yardım ederdik, etmiyoruz' dedi ama böyle bir açıklamayı, hem de gerçeği yansıtan bir açıklama olarak, yapmayı mümkün kılacak bin türlü faktör vardır. Yani bir koşula bakarak yapmadık der ABD ve doğrudur. Ama gerçek oradadır: ABD,
Kuzey Ortadoğu Kürt oluşumunun içindedir.
Hal böyleyken, gelişmeler bu yöndeyken, o sırada dış politikayı yönetenlerin
Rus uçağını düşürmekle,
Rusya'yla küsüşmekle pozisyonlarını daha da daraltmaktan öte ellerine bir şey geçmeyecekti. Neyse ki, Türkiye iki adım attı: bir,
askerini gerekli gördüğü yere soktu, iki,
Putin yönetimiyle ilişkilerini iyileştirdi. Şimdi, ABD'yi neredeyse tamamen kaybetmiş bir Türkiye olarak ilerlemeye çalışıyoruz. (Ama
Obama'nın dünkü açıklaması ve
Rusya ve İran'ı kınaması yeni bir başlangıç noktası
olabilir.)
Şunu da ilave edeyim: Halep'in düştüğü
anda,
Fransa'nın, üstüne vazifeymiş gibi yaptığı
çağrıyla toplanan
BM görüşmelerini dikkatle
izledim. ABD'nin dönüp Rusya'ya 'hiç mahcubiyet
duymuyor musunuz' demesindeki, haydi
zavallılığı demeyeyim,
çaresizliği hayretle
gördüm. (
Obama'nın açıklamasında da var
o zavallılık!) O BM'de ABD mesela Rusya ile
Küba konusunda kapışmıştı ve ne kapışmıştı!
İmkânı olanlar bulup izlesin. Şimdi hiçbir şey yapmamanın boşluğunda konuşuyor.
***
Bu koşulların, özellikle
ABD ile ilişkilerimizin,
Halep'in düşüşünün Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde büyük bir
boşluk (vakum) oluşturduğu ve bunun da
PKK, DEAŞ gibi unsurları harekete geçirdiği muhakkak. Hele PKK meselesi ayrıca ele alınmayı gerektiriyor.
Hatta şunu da ifade edeyim. Rusya ile
yakınlaşmak onunla
uzlaştığımız anlamına gelmiyor. Bu hareketlerin arkasındaki eller aranacaksa onlardan birinin
Rusya olmaması için bir neden yok. Spekülasyon bu yazdığım, spekülasyon ama dış politika da böyle bir şeydir.
Soğukkanlılık ve
çok yönlü ilişki bütün bu şartlarda bize en çok gereken derken,
Kayseri'de şehit düşen çocuk yaşındaki
askerlerimize rahmet,
yaralılarımıza şifa diliyorum.
Türkiye'nin başı sağ olsun.