Yarı öznel yarı nesnel bir darbe analizine başlamanın zamanı geldi. Üstelik darbe geldiği sırada 'darbeler dönemi' dediğim 1960-1983 arasını irdeleyen bir kitap yazıyordum, istim üstündeydim.
(Sonraki darbeler başka kitapların konusu.) O halde bugün işin öznel kısmını yazayım.
1. 1908'den (1980 değil) beri darbe toplumuyuz.
En son 28 Şubat ve 27 Nisan'ı yaşadık. Hâlâ hazmedemiyorum.
Balyoz tartışmasını gördük, 'darbe günlükleri'ni okuduk.
O anlardan sonra da askerin, ama şöyle ama böyle, eline geçen fırsatta darbe yapacağını daima, en yakınımdakileri kızdırmak pahasına söyledim. Haksız çıkmadığım için çok üzülüyorum. Bu darbe olacaktı. Oldu.
2. Ama 15 Temmuz darbe girişiminin önceki darbelerden farkı da var, o darbelere benzer yanları da. En benzemez özelliklerinin bile diğerleriyle örtüşen boyutları söz konusudur ki, o da, bu darbenin 'Cemaat darbesi' olarak 'cunta' girişimi içermesi, 'hiyerarşi dışı' darbe olmasıdır.
3. Türkiye bu tür darbelere alışkındır.
1960 darbesi hiyerarşi dışıydı.
Generaller binbaşılara selam duruyordu.
Darbeciler 'darbenin şartları var' ben darbeciyim o değil, ben mi ona selam duracağım' diye soruyordu. Bu darbe de öyleydi. Bunlar diktaya dönük darbelerdir. Başarılsaydı dikta gelecekti.
4. 15 Temmuz darbesinin en farklı yanı aslında cunta/ dikta girişimi olarak kendisini öteden beri belli etmesiydi. Bu konuda çok şey yazıldı. Demek ki, yeteri kadar dikkate alınmamış. Halbuki onları yazanlar birçok sıkıntılarla karşılaştı. Zaten şunu da belirteyim, kendisini hissettirmemiş herhangi bir cunta girişimi henüz görülmemiştir. Mesele bunların üstüne zamanında gidebilmektir.
***
Gelelim bu darbe girişiminin diğerlerinden farkına...
1. Şimdi bakın, bu darbe karşısında çok büyük bir kitle '
hayır' dedi.
CHP de parti olarak darbeye karşı çıktı. Bir kişinin, kurumun
iyi niyetinden ve
yaklaşımının somutluğundan kuşkuya düşmek hem anlamsızdır hem saygısızlıktır hem de hukuk dışıdır. Bununla birlikte mevcut
cunta girişiminin '
Cemaat' kökenli olduğu ortaya çıkmasaydı aynı tepki gösterilecek miydi, o konuda tam bir emniyet içinde değilim. Bunu bir
siyaset sorunu olarak kaydediyorum.
2. Neden derseniz, gerekçem hazırdır: bazı çevreler
1960'tan bu yana '
iyi darbekötü darbe' tefrikinde bulundu. Gerçekçi ve samimi olalım: daha cuma gününe kadar
Erdoğan'ın 'devrilmesi' için darbelerden
medet umanlar yok muydu? Tanklar yürüyünce Bağdat caddesinde alkışlayanlar olmadı mı?
Parlamento bombalandığı için bu ortak tepki gösterildi diyenler var. O zaten bir çılgınlık. Ama diğer darbeler de parlamentoyu kapatmadı mı? Meclisi kapatmak, partileri kapatmak, siyaseti askıya almak en az onu bombalamak kadar korkunç değil mi?
3. O zaman bu darbenin
eylem ve değerlendirme planındaki farkı ortaya
çıkıyor:
ret ve direnme. Bu işin '
takdim -tehir' düzeni, sıralaması önemli değil.
Bugün herkesin karşı çıktığı bir darbe söz konusu. Dolayısıyla mevcut oluşumu
militarist modernleşmenin sonu olarak görmek gerekir. (Başka cunta girişimleri olmayacak demiyorum, asla demem!) Bu oluşum
Türkiye'nin son 20 yılında cereyan eden ve maalesef çoğu insana anlatamadığımız siyasallaşmasının sonucudur. Buradan
daha büyük bir sivilleşmeye geçmek önümüzdeki ilk görevdir ve yapılması gereken odur.
Gelecek yazılarda devam etmeyip, ne yapayım?...