Siyasal davranışla uğraşanların bildiği bir araştırma vardır. Partiler, seçimde, seçim öncesinde gazetelerde ve televizyonlarda görüldükleri, konuşuldukları ölçüyle sıralanır. Birinci sayfalarda en çok görünen, seçimde en çok oyu alır. Diğer partiler de seçimde o 'ölçüm' sıralamasına göre sıralanırlar. İkinci, ikinci olur; üçüncü, üçüncü gelir...
Her ne kadar HDP ölçümlerde % 9 platosunda dolaşan bir partiyse de, yani barajı geçmek için sadece 1 puana ihtiyacı varmış gibi görünse de o barajı atlayamayacağına dair değerlendirmeler de var. Örneğin Bekir Ağırdır, yazdığı çok önemli yazıda, (T24.com. tr/ 29 Ocak 2015) bu partinin barajı geçmesi için sekiz büyük metropolde oylarını iki değil üç katına çıkarması gerektiğini söylüyor. Yani, Kürt partisinin öncelikle büyük kent Kürtlerinden oy alması gerekir.
***
Bu bulgulara söyleyecek pek bir şeyim yok. Ama Türkiye'deki
ölçümlerin sıhhati ve sahihliği konusunda ben de herkesin sahip olduğu kuşkuları taşıyorum. Çok vahim sonuçların ortaya çıktığı da malum. Öylece de başlangıçta belirttiğim noktaya rücu ediyorum.
HDP, gitgide artan bir dozda
Türk siyasetinin ağırlıklı partisi olmaya başladı. Siyasal ortamda kimse onun
baraj probleminden, parlamentoya girmesi gerektiğinden başka bir şey konuşmuyor.
Gene, benzeri bir mantıkla,
HDP'nin sosyalistlerle ittifakı üstünde duruluyor. Hatta buna,
CHP ile yapacağı bir seçim koalisyonunu katanlar da var. Bütün bunlar HDP'yi sabahtan akşama kadar ilgi odağında duran bir partiye dönüştürdü. Başka düzeylerde ne kadar '
Türkiye partisi' oluyor, o ayrı mesele. Fakat HDP herkesin evinde konuşulan bir siyasal örgüt artık; bir '
Türkiye partisi' haline gelmiştir, anlayacağınız.
***
Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, seçimi
Ak Parti'nin kazanacağından ve bugünkü siyasal ortamın aynen devam edeceğinden kimsenin kuşkusu yok. Bu, büyük ölçüde
ekonomik istikrar diye algılanıyor. Hâlâ 1990'ların ve 2000'lerin travmasıyla yaşayan bir toplumda bu durum toplumun iktidar partisini bütün çabasına, etkinliğine rağmen bir durağanlık içinden algılamasına itiyor.
Ak Parti'yi '
hâkim parti' deyip, daha yıllarca devam edecek bir parti şeklinde nitelendirmenin getirdiği bir durağanlık bu aynı zamanda. Sabit, kararlı, sorunsuz bir siyaset algılaması onunla ilgili heyecanları söndürüyor.
Üç dönem nedeniyle
70 civarında milletvekilinin parti dışında kalacak olması,
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilerek partinin başından ayrılması (her ne kadar parti- seçim ilişkisini Cumhurbaşkanı olarak sürdüreceğini beyan etmişse de) partide bir dönemin kapandığı değerlendirmesine yol açıyor. Bunun getirdiği kuşkular var.
Siyasetin gereksindiği
dinamizm ve heyecan, beğenelim beğenmeyelim, belli kesimlerde
Syriza'nın yarattığı heyecanla bütünleşti. Bu heyecan şimdi belli bir
seçenek arayışıyla, seçmeni, HDP hareketine, bütün muhtemel kapasitesiyle birlikte, itiyor.
Başkanlık tartışmalarının ben toplumda karşılık bulduğu kanısında değilim. Tersine belli endişeler yaratıyor. Bu yaklaşım Ak Parti karşısında
Meclis aritmetiğini değiştirecek bir kutup arayışına itiyor belli kesimleri. HDP bu dinamizmden doğuyor.
Sol yıllar yılıdır yok bu ülkede.
CHP onu öldürdü. Ama bir
sol ihtiyaç var. Daha önce belirttiğim gibi sol
Kürtleri kapsamayacak, Kürtler solu kapsayacak.
***
Bütün bunlardan ne sonuç çıkar bilmem. Ama şu belirttiklerim birer gerçek. Öteki iki
muhalefet partisinin,
CHP ve MHP'nin, kendisini zerre kadar konuşturtamadığı bir dönemde
HDP konuşuluyor.
E, bunun hiçbir etkisi olamayacak demek mümkün mü?...