Hz. Peygamber (s.a.v.) bu dinin peygamberidir. Kitap O'na inmiştir. Kitabın bize gönderildiğini söyleyen O'dur.
O'na iman ettik ve bağlandık.
Kitabın -vahyin- nasıl anlaşılması gerektiğini bizlere anlatan yine kendisidir. O'nun açıklayıcı, belirleyici sözlerini - hadisleribize dilden dile, gönülden gönüle mukaddes bir emanet gibi aktaranlar da O'nun sahabesidir.
Onun sahabesinin, bile bile bize yalan haber iletmeyeceğini biliyoruz.
Hadis metodolojisinde bunun ifadesi şudur: Bütün sahabe adildir. Yani bile bile, Hz. Peygamber'e yalan söz uydurmazlar.
Eski ve ama eskimez ulemanın bizlere bıraktıkları mukaddes algı budur. Bu algıya ancak iman edenler hizmet eder.
Şimdilerde ise batıda doğmuş ve büyümüş oryantalistlerin, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) hastalıklı bakışını ülkemizde yaygınlaştırmaya çalışan yerli oryantalistler ortalıkta cemaatleşmeye çabalıyorlar. Her birinin hedefi arkasında kendilerine hizmet edecek birer grup oluşturmak ve kendilerine havale edilen görevi yerine getirmektir. Bu bir zihniyettir. Bu bir operasyondur. Bizim bu türden uyarı nitelikli, yaşlılarda hedefimiz kişiler değil, zihniyetlerdir. Kişilerle bir alıp veremediğimiz olmaz. Bir kıymeti harbiyeleri de yoktur. Benim hassas olduğum bu mevzuda, her müminin hassas olması gerekirken bunun gerekli ihtimamı görmemesi de üzüntü vericidir.
Bizler bazı oluşumlardan -haklı olarak- rahatsızlık duyarken yepyeni oluşum ve cemaatleşme gayretleri de depar almış durumda. Kaldı ki bu yeni oluşumlar dinin temelinin altına dinamit koyacak kadar tahripkârdır. Dikkatinize sunarım.
Önümüzdeki tehlikeden daha çetin bir tehlike var. Hz. Peygamber'i (s.a.v.), O'nun sünnetini, mezhep ulemasını, tasavvuf büyüklerini, helalleri, haramları, ayetlerin her çağa hitap ettiği gibi bütün temel kaleleri yıkan sinsi hareketi görmek zorundayız.
***
Bunlar Kuran-ı Kerim'in hoşlarına gitmeyen bazı ayetlerini mensuh -hükmü kalkmış- sayıyorlar. Bu konuda hiçbir kriterleri yoktur. Oldubitti mantığıyla hareket ediyorlar.
Bunlar kısır akıllarına uymayan her hadisi, rivayeti asılsız ilan ediyorlar. Onlar için Buhari, Müslim gibi hadis derleyicilerinin bir itibarı yoktur. Bilakis onları gözden düşürmek için her yolu denerler.
Bunlar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) işlevsiz bırakırlar. Onlara göre Hz. Resul'ün bir vahiy aracısı olmaktan başka hiçbir özelliği, hikmeti, varlığı, kıymeti harbiyesi yoktur.
Zaten Hz. Peygamber (s.a.v.) 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca 5-10 defa konuşmuş!
Çünkü onlara göre sahih hadis bir elin iki parmağını aşmaz.
Bunlar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) övmeyi şirk görürler.
Halbuki Kuran-ı Kerim; 'Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiştir' buyuruyor.
Bunlar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıradan görürler.
Halbuki Kuran-ı Kerim'de Yüce Allah Peygamber'in ömrüne yemin eder.
Bunlar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıradanlaştırmak için akıl yürütürler. Hz.
Peygamber'i (s.a.v.) sevmeyi, övmeyi Kuran'a aykırı görürler. Halbuki Kuran-ı Kerim günahkârlara şöyle der: 'Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar (bağışlanma) etseydi Allah'ı fazlasıyla affedici, esirgeyici bulurlardı.' (Nisa, 64) diyor.
Şimdi çok küçük bir soru soracağım!
Bu algı operatörlerinin, yerli oryantalistlerin, Hz.
Peygamber'e (s.a.v.) haz almayanların, Hz. Peygamber'den (s.a.v.) rahatsız olanların sözlerine mi itibar edeceğiz; yoksa Hz. Resul'ü öven ve O'na özel statü veren Kuran-ı Kerim'e mi itibar edeceğiz? Cevabı kendiniz verirsiniz.
Kötülük gördüğünüzde İslam'a sarılın
Bir yerde kötülük veya yanlışlık gördüğünüzde ne yaparsınız? İntikam almaya mı çabalarsınız? Yoksa beddua mı yaparsınız? Yoksa dini terk mi edersiniz? Yoksa bütün bunların zıddına Allah'a yönelir ve çıkış yolunu dine sarılmada mı bulursunuz? Doğru olan bu yoldur.
Her türlü kötülüğe, haksızlığa, hataya, ihanete karşı Yüce Rabbe sığınarak O'ndan yardım dilemeniz lazım.
Bunlar dışındaki yollar çıkmaz yoldur. Eşim bana şu hatayı yaptı. Ben de ona karşı aynı hatayı yapacağım diyen kişi, sırf eşinden intikam almak için bu hataya düşen kişi ne kadar yanlışta ise; herhangi bir haksızlık karşısında, diğer mukabil haksızlığa yönelen insanın düştüğü hata da aynıdır. Kir kirle temizlenmez. Mukabil kötülükle değil, Yüce Rabbin gösterdiği yolla temizlenir.
O halde ayetin dediği noktaya geleceğiz: Yüce Rabbimiz öyle buyuruyor: 'Allah'a firar edin.' İnançsız felsefelere, fraksiyonlara, gruplara yönelen bütün gençlerin düştüğü en büyük hata işte budur.
Dünyadaki eşitsizliğe, zulme ve kibre karşı Allah'a yöneleceklerine; üzüntü, çile ve sıkıntılarını çoğaltacak felsefe ve ideolojilere yöneliyorlar. Yani zulmü ve kokuşmuşluğu, başka bir zulüm ve kokuşmuşlukla temizlemeye çalışıyorlar. Kapitalizmin sömüren çarkına karşı duran ve kendilerine sol diyen gençlerin düştükleri hata bu değil mi?
Tabii burada sağlam ve sağlıklı bir duruş sergileyemeyen din önderlerinin ve ilahiyatçılarının büyük sorumluluğu vardır.
Çağa uygun ve problemlere cevap üretecek mahiyette malzeme üretemeyen alimler bu savrulmada en önemli sorumluluğu taşımaktadır. Hele de Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde bütün oklar İslam'a doğrultulmuşken.
Sevgili gençler! Acaba Marksist önderleri merak ettiğiniz kadar Hz. Ömer'i ve İslam'ın sosyal adalete bakışını hiç merak ettiniz mi? Daha doğrusu bu hususta ele gelir hiçbir şey okudunuz mu?
Efendimiz'den (s.a.v.) kutsi bir hadis
Ebu Zerr'in (r.a.) rivayet ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.), Yüce Allah'tan şunları nakletmiştir: "Kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım, onu size de haram kıldım, öyleyse birbirinize zulmetmeyin.
Kullarım! Benim doğruya ulaştırdığımın dışında, hepiniz sapıtmış durumdasınız. Benden doğruya ulaştırmamı isteyin ki sizi doğruya ulaştırayım.
Kullarım! Benim doyurduklarımın dışında hepiniz açsınız. Benim doyurmamı isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerimin dışında hepiniz çıplaksınız. Benim giydirmemi isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece gündüz hata yapıyorsunuz.
Ben bütün günahları bağışlarım. Benden bağışlamamı isteyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Sizin bana zarar vermeye gücünüz yetmez ki, zarar veresiniz. Bana fayda vermeye de gücünüz yetmez ki fayda veresiniz.
Kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve cinler olarak, Allah'tan en çok korkan kişinin kalbi üzere olsalar, bu, benim mülküme hiçbir ilavede bulunamaz.
Kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve cinler olarak, en günahkâr kişinin kalbi üzere olsalar, bu, benim mülkümden hiçbir şeyi eksiltmez.
Kullarım! Sizden öncekiler ve sonrakiler, insanlar ve cinler olarak hep birlikte bir yerde toplanıp benden bir şey isteseler, herkese istediğini versem, bu, bendekilerden ancak denize batırıldığında, iğnenin eksilttiği kadardır eksiltir.
Kullarım! Amellerinizin hesabını yapıyorum, sonra onların karşılığını size tam olarak veriyorum.
Kim hayır bulursa, Allah'a şükretsin. Kim bundan başkasını bulursa, kendisinden başkasını asla kınamasın." (Müslim, 2577)
Not: Kudsi hadis, anlamı Yüce Allah'tan gelen ve ama ifade tarzı Peygamberimize ait olan hadislerdir.
Bana Muhammed'in (s.a.v.) elçisini teslim et
Amr bin As Müslüman olmadan önce Habeşilerin kralı olan
Necaşi'ye gider. Birkaç arkadaşıyla beraber. Gayesi, Peygamberimiz'in (s.a.v.) elçisi olan ve Habeşistan'a yerleşen
Hz. Amr bin Umeyye'yi teslim alıp öldürmektir. Necaşi bu istek karşısında hiddetlenir. Ve şöyle der: Amr! Sen ne istediğinin farkında mısın?
Sen Hz. Musa ve Hz. İsa gibi peygamberlere vahiy getiren Cebrail'in kendisine vahiy getirdiği Muhammed'in (s.a.v.) elçisini bana teslim et de onu öldüreyim diyorsun! Amr diyor ki: Allah kalbimi İslam'a çevirdi. Kendi kendime dedim ki; Arap ve Arap olmayan O'nu tanıdı da sen hâlâ inkâr ediyorsun. Necaşi'ye sordum, sen O'nun peygamberliğine inanıyor musun? Necaşi şöyle cevap verdi: Evet! Ben onun peygamberliğine inanıyorum ve Hz. Musa nasıl firavuna galip geldiyse O da düşmanlarına galip gelecektir. Kendisine bana O'nun adına bey'at verir misin dedim. Elini uzattı ve benimle İslam adına bey'atleşti.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Şifa Duası
"Allah, hastalığına şifa versin, günahını affetsin, ecelin gelinceye kadar dinine kuvvet ve vücuduna afiyet versin."
Hz. Ali diyor ki; Peygamberimiz hastaya şu duayı okurdu: Allahım! Ey insanların Rabbı! Rahatsızlığı gider. Şifa ver. Şifa veren ancak sensin. Öyle bir şifa ver ki, hiçbir rahatsızlık bırakmasın. (Tirmizi, 5561)
Not:
22 Aralık Salı'yı çarşambaya bağlayan gece Mevlid Kandili'dir. O gece atv'de kandil programımız olacaktır. Okuyucularımın ve izleyicilerimin kandilini şimdiden kutlarım. O gece geç saatlerde atv'de buluşmak üzere...