Türkiye siyasetinin yeni hükümet sistemi arayışı devam ediyor. Süreç sağlıklı şekilde ilerliyor. Yaklaşık iki yıldır kamuoyunun aktif katılımıyla devam eden yeni hükümet sistemi arayışında somut bir noktaya gelindi.
AK Parti hazırladığı anayasa değişikliği taslağını MHP ile paylaştı.
Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında gerçekleşen son görüşmenin ardından süreç daha da hızlandı.
Bahçeli, partisinin salı günkü grup toplantısında AK Parti'nin hazırladığı anayasa değişikliği metnini inceleyeceklerini ve kısa zamanda da görüşlerini AK Parti'ye ulaştıracaklarını ifade etti.
Bahçeli'nin konuşmasında dikkat çeken esas ayrıntı ise, AK Parti'nin hazırladığı taslakta "Başkanlık" ifadesi yerine "Cumhurbaşkanlığı" ibaresinin geçtiğini belirtmesi oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Pakistan ziyareti öncesinde düzenlediği basın toplantısında kendisine yöneltilen bir soru üzerine AK Parti ve MHP'nin yürüttüğü süreci sağlıklı bulduğunu, yeni hükümet sisteminin "Cumhurbaşkanlığı" yahut "Başkanlık" üzerinden konuşulmasının kendisi açısından bir fark oluşturmadığını belirtti.
Öte yandan Erdoğan, Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisinin kesilmemesi gerektiğini düşündüğünü de ifade etti.
Esas mesele, yeni hükümet sisteminin siyasi yapıyı istikrara kavuşturması, yönetimde çift başlılığı ortadan kaldırması, hızlı karar alma süreçlerinin önünü açması, etkin bir denge-denetleme sistemi inşa etmesi ve devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçileceği bir ortam sağlamasıdır.
AK Parti'nin sunduğu taslağın bu zaviyeden değerlendirilmesi gerekir. Ne ilginçtir ki bu süreçte MHP ne denli yapıcı tavır takınıyorsa, CHP de o denli yıpratıcı ve olumsuz bir tutum takınıyor.
Daha önce defalarca söyledik.
Yapılması gereken, tartışmaya engel olmaya çalışmak değil.
Bu mümkün de değil.
Onun yerine siyasi partilerin yeni hükümet sisteminin nasıl yapılanacağı ile ilgili kendi perspektiflerini kamuoyu ile paylaşması gerekir.
Devlet başkanının yasa organındaki çoğunluk desteği, onu belirleyen anayasal tercihler, kararnameler, devlet başkanının veto yetkisinin kapsamı, fesih yetkisinin hangi şartlar altında ve ne şekilde kullanılacağı, kamu yöneticilerinin atanması sürecinde devlet başkanının yetkilerinin ne olacağı farklı perspektiflerden tartışılmalıdır.
Fakat CHP'nin böyle bir derdi yok. Eğer bu ülkenin yönetim kültürüne gerçekten katkı vermek istese yukarıdaki sorular ekseninde somut öneriler ortaya koyar.
Kemal Kılıçdaroğlu kesreti kelama müptela bir siyasetçi. Bu konularda da konuşsun.
Hiçbir şey olmasa, yeni hükümet sistemi içinde bütçenin yapılanması ile ilgili hususlarda görüşlerini ortaya koysun. Somut olsun, katkı sunsun.
Zira oluşacak yeni hükümet sistemi içinde yasama organını yürütme organı karşısında güçlü kılacak, onu bir denge mekanizmasına dönüştürecek olan bütçenin kabulünün hangi süreçlerden geçeceğidir.
CHP ya şimdi konuşsun, ya da ebediyete kadar sussun!