Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne Prof. Dr. Mehmed Özkan atandı. Hayırlı uğurlu olsun. Kendisini tebrik ediyorum.
Kaliteyi esas alarak ve içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını gözeterek başarılı bir yönetim performansı ortaya koymasını temenni ediyorum.
Bunun öncelikli şartı, şu anda maruz bırakılmaya çalışıldığı "mahalle baskısına" teslim olmaması. Çevrele, dengele, olmadı tahrip et! Eski Türkiye'nin imtiyazlı sınıfları bu yaklaşımla bu ülkenin birçok kurumunu kötürüm hale getirmeye çalıştılar.
Ne yazık ki yer yer başarı da elde ettiler.
Atama yapıldı yapılmasına ama Boğaziçi Üniversitesi'ni kendileri için bir "kale" gibi görenler bundan ziyadesiyle rahatsız oldular. "Kayyum rektör istemiyoruz" diye öğrencileri sahaya sürüyorlar. Slogan da slogan hani! FETÖ ve PKK ortak yapımı.
Bet sesleriyle "çav bella" çığırarak rektör atamasını protesto ediyorlar güya. Şaka değil.
Üniversite bahçesinde "sen ey partizan, beni de götür dağlarınıza, dayanamam tutsaklığa" diye bağırıyorlar. Manyak bunlar!
Ama bunlara çanak tutan, bunları motive edenler daha da manyak.
Cahillikleri paçalarından akıyor.
"Boğaziçi Üniversitesi rektörü seçime dahi girmemiş biri oldu" diye yaygara yapıyorlar. CHP durur mu? "Ucuza muhalefet var, gelen mi" çağrısına balıklama atladılar. CHP milletvekili Niyazi Nefi Kara, "Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne aday olmayan birini ata sonra demokrasi de. İkiyüzlülüğünüzden usandık be" diye mesaj verdi. Diğer bir milletvekili, Hürriyet'in eski yöneticisi Enis Berberoğlu hızını alamayıp daha da ileri gitti.
"Boğaziçi'ne aday olmadan atanan hemen görevi iade etmeli. Mesele şahsi yeterlilik veya vasıf değil akademik bağımsızlığa darbeye itirazdır" dedi.
İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Yahu, rektörler bundan beş sene önce de, on sene önce de, yirmi sene önce de "atanıyor"du;
"seçilmiyor"du. "Rektör seçimleri" denen uygulama, bir "temayül yoklaması"ydı ve atama sürecinin unsurlarından sadece biriydi. Atamayı kamu otoritesini temsil eden en üst makam, yani Cumhurbaşkanı yapıyordu. Yeni çıkarılan KHK ile rektörlük atama usulleri revize edildi.
Geçmişte olduğu gibi sürecin koordinasyonunda yine YÖK devrede olacak ve atamayı da Cumhurbaşkanı yapacak. Üniversiteleri bölmekten, enerji kaybından başka bir işe yaramayan temayül yoklaması ise kaldırılmış oldu.
Siz bakmayın rektörlük seçimlerini "demokratik bir eylem" gibi yansıtan cahillerin ne dediğine. Sadece "öğretim üyeleri"nin yani, yardımcı doçent, doçent ve profesörlerin oy kullandığı bir seçim söz konusuydu.
Ne öğrencilere, ne öğretim görevlilerine, ne idari personele, ne de araştırma görevlilerine fikri soruluyordu. Hani sözde demokrasi havariliği yapanlara söylüyorum.
1930'lar Türkiye'sini özleyenler, Sovyetler modeline hayranlık duyanlar, "meslektaş yönetimi" paradigmasından yanalar.
Akademisyenler akademisyenleri, hekimler hekimleri yönetsin. Bu, özerklik adı altında toplum ve kültür üstü olma talebinden, ayrıcalıklarını ilelebet koruma isteğinden başka bir şey değil. Kol kırılsın, yen içinde kalsın!
Nerede şeffaflık, nerede kamu denetimi, nerede hesap verilebilirlik! Türkiye, "meslektaş yönetimi" paradigması yerine "vatandaş yönetimi" paradigmasını esas alıyor.
Hepsi bu.
Hem bu Mehmed Özkan, gökten zembille inmiş biri mi? Adamın bir önceki görevi aynı üniversitenin rektör yardımcılığı. Hem ayrıca bu Boğaziçi Üniversitesi Antarktika'da mı?
Gerçek anlamıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı neden oranın rektör atamasına karışamıyormuş?
Geçti kuzum, geçti o günler!