Ya kıymetli okur, işte böyle... Aradan bir hafta geçti, seçim sonuçları yavaş yavaş sindirildi... Ahmet Abi bile sindirdi... Evet, Eskişehirli 'tekel büfesi kahramanı Ahmet Abi'den söz ediyorum. Seçim öncesi yazmıştım, muhaliflikleri bilgisayar başında sanal sallama yapmaktan ibaret olan gençler, kendi aralarında kurdukları küfür sözlükleri aracılığıyla siyasete soyunmuş, Eskişehir'de oto kiralama dükkanında mütevazı bir biçimde ömrünü dolduran Ahmet Abi'yi gazlamış ve milletvekili bağımsız adayı yapmıştı...
İyi harçlıklı gençler aralarında 4 bin 700 lira toplamış, Ahmet Abi de, gerçekten milletvekili olacağını düşünmüş olsa gerek, adaylık harcının üzerini kendisi tamamlayıp seçim çalışmalarına başladı. Meşhur olmasına vesile teşkil eden meşhur tekel büfesi olayında kendisini bıçaklayanları mahkeme kapısında affederek ne kadar alicenap olduğunu gösterdi. Onu bıçaklayan mahalle psikopatları da, "Oyumuz Ahmet Abi'ye!" diye kameralara poz verdi. Ahmet Abi, eşinin bileziğini bile satıp 'seçim yatırımı' yaptı. Seçim sonrası 'demeç'lerinden anlıyoruz ki, mesela bir köyde 1.500 kişiye pilav ve et dağıtmış. Şimdi diyor ki, "O kadar pilav yediniz. Bana niye 641 kişi oy verdi?" Ah Ahmet Abi ah, o işler pilavla, etle falan olsaydı, Cem Uzan şimdi yeni kabineyi kurmaya hazırlanıyordu!
Hiç kuşkusuz Ahmet Abi üzülüyor... Kendisine gaz veren Sanal Gençlik'e (San-Genç), "Siz değil milletvekili, bekçi bile seçemezsiniz. Önünüze iki koyun koysalar, onları bile kaybedersiniz!" diye sesleniyor. 10 bin liranın üzerinde para harcamış, kolay mı? Klavyesinin başında sivilce patlatıp kendince kafa yapan, lakin hakiki hiçbir meselede hakkını arayamayan San-Genç ise kendi korunaklı ortamında birey olmanın tüm hazzını yaşıyor hâlâ. Ahmet Abi onlar için bir dönemlik eğlenceydi, yaşandı bitti saygısızca...
HUKUK KURALLARINI ZORLUYOR
Elbette Ahmet Abi'nin durumu bir 'yanlış anlama'dan ibaretti. Tıpkı Pala Yasin gibi... Malumunuz, Erzurumlu Pala Yasin, otomobilinin aküsünü çalan hırsızları yakalamış, arkadaşları bir güzel pataklamış, bu sebeple mahkemeye çıkmış, hakim 'hükmün açıklanmasının 5 yıl ertelenmesi' kararı vermiş, Pala Yasin ise beş yıl hapis cezası aldığını zannetmiş ve mahkemeyi dağıtmıştı. Evet efendim, bir de hakim hanıma dönüp, "Hele sufatına (suratına) bak şunun!" diye bağırmıştı. Peki ne oldu? Bu yanlış anlamadan dolayı Yasin kardeşimiz şu anda Erzurum E Tipi Cezaevi'nde ikamet ediyor. Ne diyelim, geçmiş olsun...
Vallahi bu adli işler beni hep şaşırtmıştır zaten. Bakınız, İstanbul'da bir savcı hanım zamanında iki kardeş tarafından taciz edilmiş, daha sonra bu iki kardeşi karakola çektirip polislerle beraber dövdüdüğü iddia edilmişti. Şimdi öğreniyoruz ki, olay tarihinde yine savcılık yapan bir başka adalet insanımız, konuyla ilgili mahkemede ifade vermiş, "Kendisi o gün nöbetçi savcı olarak görevliydi. Olayı görmedim. Karakoldaki olaydan da bilgim yok. Bahis konusu hanımı adliyeye geldiğinde gördüm. Ancak kıyafeti mesai saatlerinde giyilebilecek bir kıyafet değildi. Kuralları zorlayan bir kıyafetti. O günkü kıyafeti soruşturma dosyasındaki resimlerden bellidir." Yani efendim, şimdi bu hadiseyi neresinden tutsanız acayip duruyor. Hani tacizciyi karakola çektirip adli işlem yapmak yerine kafasına resim çerçevesiyle vurmak hiç hoş değil, lakin davada ifade veren bir başka savcının, tutup da konuyla ilgili olarak hanımın kıyafetinden bahsetmesi de hukuk kurallarını zorluyor tabii. Nedense birden aklıma tecavüz konusundaki müthiş açıklamasıyla Konyalı bilim adamı geldi... Temenni edelim ki, bu da bir 'yanlış anlama' olsun...
Sanırım bizim toplumsal durumumuzu hep yanlış anlamalar belirliyor. Birbirimizi yanlış anlıyoruz. Ondan böyle. Yoksa aslında hepimiz iyi çocuklarız...
