Yeni yetme sosyal medya fenomeni, 20'li yaşlardaki üniversiteli, 30'lu yaşlardaki sanatçı bozuntusu, 50'lerine gelmiş işadamı...
Hepsi el ele vermişler muazzam bir kötülüğü büyütüyor, ona can veriyor, ete kemiğe büründürüyorlar.
Hainlik, alçaklık diz boyu...
Daha düne kadar DEAŞ'a yardım ettiği iddiasıyla alçakça yüklendikleri hükümeti şimdi "neden DEAŞ'la savaşıp başımızı belaya sokuyorsun?" diyerek suçluyorlar.
Şehit veriyoruz...
Ciğerimiz yanıyor...
Onlar ise en ufak bir üzüntüye bile kapılmadan sayı hesabı yapmaya; yazmaya utanıyorum ama neredeyse "sevinerek" şehit ve yaralı sayısının daha fazla olduğunu iddia etmeye başlıyorlar.
***
Şimdi bu tayfaya sabah akşam kızmak, çelişkileriyle dalga geçmek neye yarar? Hiçbir şeye...
Çünkü ne yapıyorlarsa,
bilerek yapıyorlar.
Analarının karnından "
ecnebi" doğup ajan yazılmışlar da, şimdi göreve çağrılmış gibi bir halleri var.
Şimdi mi ortaya çıktılar?
Hayır!
Osmanlı henüz çözülme dönemindeyken hızla
kimliksiz, ruhsuz bir kesim inşa edildi.
Yani şimdiki kuşaklarına değil, asıl dedelerine bakmalı ne olup bittiğini anlamak için.
Oluşturdukları
toplumsal iklim olmasaydı,
ne
Fetö'cülük bugün böylesine serpilip
büyüyebilirdi, ne de ülkenin yakın
tarihi darbeler ve darbe girişimleri tarihi
olup çıkardı.
***
Konu ideoloji ve hayat tarzı konusu da değildir. Çünkü işte yeni yeni görüp öğreniyoruz ki,
her kesimde, her hayat tarzı çevresinde bunlardan mebzul miktarda mevcut.
Bir temel özellikleri var.
Canları Türkiye'yle birlikte yanmıyor; Türkiye'yi bir an bile gerçekten kendilerine dert etmiyorlar.
Hep kendileri, hep ve yalnızca kendi çevreleri dert onlara.
Oysa millet nedir?
Farklı renkler; ayrı ayrı inançlar, tarzlar, adetler...
Ama
sevinçte ve kederde kucaklaşmamız bizi millet
yapar. Milletin "
öz"ünü gürleştiren
(özgürleştiren) şey ortak
acılarıdır.
Öyle sanıyorum ki...
Bir daha...
Yeni baştan "
millet olma" dönemine girdik.
Kimliksiz şerefsizlerin ortaya bu kadar arsızca, bu kadar çırılçıplak dökülmeleri de bundan...