Anladık artık...
Doğan Grubu medyası belli bir tayfanın baba evi!
Hafifçe asi fakat halka hep yukarıdan bakmak konusunda sınıfının özelliklerini ısrarla koruyan, seküler alışkanlıklarının uyuşturucu etkisine bağımlı ve sevilmeye meftun koca bebekler...
Dışarda aşkın da, işin de üstesinden gelemediklerinde...
Ortalığa borçlanıp alacaklılardan kaçmak gerekince...
"Baba evi"ne koşuveriyorlar.
Önce hafiften "bağışlanma" ve "barışma" seansları yapılıyor.
"Olur böyle şeyler, sen bizim evladımızsın" tarzında sırt sıvazlamaları geliyor...
Ardından kocaman bir söyleşi...
Sonra bir bakıyoruz ki, meğer yeni bir roman, yeni bir kitap, yeni bir plan tezgâha konmuş bile!
***
2005 yılıydı.
Vatan'daydım o sırada.
Bir yazı işleri toplantısındaydık. Eğer
Hürriyet gazetesi Orhan Pamuk hakkında böyle yayın yapmaya devam ederse, Pamuk'un başına çok kötü şeyler gelebilir noktasında hemfikir olmuştuk.
Pamuk'u "
sözde aydın" ilan eden
Ertuğrul Özkök abarttıkça abartıyor; "
sen milleti katil göstertirsen, birileri de çıkar..." diye yazılar yazıyordu.
Toplantıda Hürriyet'teki arkadaşları "yapmayın, etmeyin" diye uyarsak mı, diye konuşulduğunu hatırlıyorum.
Pamuk kurtardı. Fakat Hürriyet'in benzer bir yayın çizgisi izlemesinin ardından
Hrant Dink'i kaybettik.
Aradan yıllar geçti.
Orhan Pamuk Doğan medyasının kollarına bırakıverdi kendini.
Koca
Nobeline bakmadan kendine "
Kılıçdaroğlu" çizgisini yakıştıran sözlerle hem de...
***
Hürriyet'te dün de
Ahmet Altan'ın söyleşisini okuduk.
Bir zamanlar "
Atakürt" yazısı nedeniyle ayrılmak zorunda bırakıldığı; 2010 yılında bütün yöneticilerine "
sizin özgürlük aradığınız yer patronunuzun kesesi" diyerek seslendiği
Doğan grubunun amiral gemisinde...
Yani daha birkaç yıl önce "sonunda sığınacağınız yer
alçaklığın karanlık mağarası olur, o mağaraya girer ve yalanlar söylersiniz" dediği gazetede...
Şimdi "
paralelin ne suçu var" diyor, AK Parti'ye veryansın ediyor ve tabii yeni romanına da değiniyordu
Altan.
Aslında bir tuhaflık yoktu, Altan bunu daha önce de defalarca yapmıştı.
***
Peki bunca lafı niye ettim? Değer mi?
Belki değmez ama şunu söylemek istiyorum...
Gazeteciler profesyoneldir. Uygun gördükleri, meslek etiklerine aykırı saymadıkları durumlarda şu veya bu kurumda çalışırlar. Yürümezse de, çeker giderler.
Fakat
edebiyatçı diye geçinenlerden,
hele hele okurlarına ahlak dersi vermeyi sevenlerden insan farklı bir tutum beklemez mi?
Erdoğan'a, iktidara, şuna buna karşı ol, onlar hiç dert değil.
Fakat
kendine karşı olma be yahu!
Yanlışta olacağına yalnız ol!
Çok mu zor?