Memleket nereden nereye geldi... Yakın zamana kadar Atatürk'ün "rakı içtiğini" söylemek bile yasaktı, nerede kaldı ki "Fikriye adında bir sevgilisi olduğunu" söyleyebilecektiniz... Sizi kabak gibi oyarlardı.
Sonra Fikriye, Madame Corinne, adını hatırlayamadığım ve hatırlamama da gerek olmayan Bulgar kızı, kimler kimler çıktı!
Gelmiş geçmiş en hızlı Kemalist mütefekkirlerimizden Attila İlhan'ın, hem de TRT ekranından, Atatürk ve Fikriye Hanım için "seksi seviyorlardı, bol bol yapıyorlardı" demesini hiç unutamam. (Attila İlhan aynı programda Atatürk'ün öğleden sonra saat üç sularında yataktan kalktığını, önce bol bol limonata içtiğini -içi yanıyor- sonra da kurufasulya ve pilav yediğini açıklamıştı.)
Biz söylesek başımıza gelmedik kalmazdı, Kaptan söyleyince kimse ağzını açamadı.
Fakat bu konular da kabak tadı vermiş bulunmaktadır.
İfade özgürlüğü gerçekten sağlanırsa yeniden ve çok daha çarpıcı şekilde gündeme gelecektir.
Şimdilik Fikriye meselesini eveleyip gevelemekle yetinenler var. Dilruba Saatçi adında bir hanımın yazdığı "Fikriye ve Latife" adında bir tiyatro oyunu sergileniyormuş. Oyunun alt başlığı "Mustafa Kemal'i Sevdim"...
Evet, Oğuz Özdeş'in kötü romanlarının alt başlıkları gibi. "Liseli Bir kız Sevdim" ya da "Aşka Susayan Dudaklar" falan.
Umarım Atatürk'ü oynayan oyuncunun, Bay Turgut Özakman'ın direktifleri doğrultusunda içkisi, sigarası, kumarı ve gece hayatı yoktur!
Acaba Dilruba Hanım, Fikriye Hanım konusuna nasıl yaklaşmış? Bilinenlerin ötesinde bir şey söyleyebiliyor mu, yerleşik yalanları mı tekrarlıyor, yoksa bu işlere hiç bulaşmayıp meseleyi aşk meşk düzeyinde mi bırakıyor?
Merhumenin ruh sağlığı pek yerinde değildi. Veremliydi, beden sağlığı da berbattı.
Ziyan olmuş bir kızcağızdır.
Atatürk'ün üvey amcasının kızıydı, yani üvey kuzini... Yani, Zübeyde Hanım'ın Ali Rıza Bey'in ölümünden sonra evlendiği, Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in kardeşi Memduh Hayrettin Bey'in kızı.
(Beyinler öyle vahşice yıkanmış ki, bugün bile Atatürk'ün bir üvey babası olabileceğini şiddetle reddeden saf vatandaşlar var. Yakıştıramıyorlar.)
Fikriye Hanım, Latife Hanım gelinceye kadar Çankaya'da "Gayrıresmi First Lady" olarak bulundu. İsterseniz, bugünkü Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın yanındaki Valerie Trierweiler gibi deyiniz. (Yaşını başını almış kadına ünvan uyduramadılar da "First Girl Friend" falan dediler.)
Atatürk'le gizlice "imam nikâhı" yaptıklarını söyleyenler bile çıkmıştır.
Fikriye Hanım sonunda Çankaya'dan "gönderildi", bunu da hazmedemedi. Zaten çok hassas dengelere dayalı ruh sağlığı büsbütün bozuldu.
Ve bir gün çantasına tabancasını koyup Çankaya'yı basmaya gitti. Atatürk'ü de, Latife'yi de vuracaktı.
Başaramadı, kendisi vuruldu ve öldürüldü. 23 Mayıs 1924'te vuruldu, 31 Mayıs'ta hastanede öldü. Mezarı bile belli değildir.
Katil, Atatürk'ün o dönemdeki yaverlerinden Rasuhi Bey... Lakin, tabanca itişirlerken de patlamış olabilir tabii.
Gerçek budur.
"İntihar etti" palavrasını kim uydurduysa hesabını ondan sorunuz. Kabak tadı vermiş bu konuyu da artık bırakınız.