AK Parti döneminde birçok olumlu iş yapıldı, yapılıyor. Bence bunların en önemlilerinden biri, sigara yasağıydı. Niye mi, 'yasağıydı' diyerek geçmiş zaman kullanıyorum? Sabredin, anlatacağım.
Sigara öylesine bağımlılık yapan bir meret ki... Fiyatını artırmak, "içmeyin" kampanyaları düzenlemek, paketin üzerine uyarıcı sloganlar yazmak bir işe yaramıyor.
Dolayısıyla, bilhassa insanların toplu halde bulunduğu mekânlarda sigara içilmesini yasaklamaktan başka çare yok.
Sigara yasağını aşırı müdahale olarak algılayanlar var: "Adam kendini zehirliyorsa; bize ne, devlete ne..." diyorlar.
Çok yanlış... Pasif içici olarak zarar görmek bir yana... Türkiye gibi sağlıkta devlet payının çok yüksek olduğu bir ülkede... Sigara içenleri pek seven kalpdamar- göğüs hastalıklarına yapılan harcamalar devasa bir miktar tutuyor.
Sigara içtiği için kalp damarları esnekliğini yitiren memurun, akciğerleri katranla dolan işçinin maliyetli tedavisini devlet yani vergi veren vatandaşlar ödüyor. Dolayısıyla "Adam kendini zehirliyorsa bize ne, devlete ne" denilemez.
Tınmıyorlar ki!
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün, "Sigara içenler üzerinde mahalle baskısı kuralım" dedi. Baskının ne şekilde olacağını da şöyle açıkladı: "İçenlerin ayıplandığı bir sosyal ortam tesis etmeliyiz."
Mümkün mü? Sanmıyorum. Çünkü tınmıyorlar! Hatta birçok durumda tam tersi oluyor: İçen değil, içmeyen ayıplanıyor veya ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor!
Diyelim ki bir kafenin açık yerinde oturmak istedik. Garson küllük getiriyor. Boş bulunup, "Gerek yok" dersek yüzü asılıyor. Çünkü biz sigara içenin yerini almış oluyoruz onun gözünde.
Taksiye biniyorsun, sigara içmekte olan şoför, "Abi rahatsız olur musun" diyor. Yani sevimli bir şekilde sorarak, beni durumu kabullenmeye çağırıyor. "Hayır, içme" dediğimde ben anlayışsız müşteri olacağım: Öyle ya... "Bütün gün trafikle boğuşan şoför kardeş, bi'tane yorgunluk cıgarası tellendirmek istemiş" ama ben bunu ona çok görmüşüm.
Ceza korkusu yok
Kadıköy Selamiçeşme yakınında bir kafe-bar var. Geçenlerde gittik. Herkes sigara içiyor; hem de gizli-saklı değil, Bağdat Caddesi'ne nazır masalarda... Sorduk: "İçilmeyen yer yok mu?" Bize mekânın ücra ve karanlık bir köşesini gösterdi garson.
Eskiden mekânların o kısımlarında sigara içenler otururdu. Şimdi onlar baş tacı, içmeyene yüz verilmiyor.
Garsona, "Böyle şey olur mu? Sizi şikâyet edeceğim" dedim. Son derece nazik bir şekilde, "Tabii beyefendi istediğiniz yere şikâyet edebilirsiniz" demez mi!
Belli ki korkmuyor. Niye? Türkiye'yi biraz tanıyan herkes, denetlemeye gelenlere işletmecinin rüşvet verdiğini anlar. Memurumuz işini biliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hayran olan bir tanıdığım var. "Hayatta en hakiki mürşit kimdir" diye sorsanız, tereddütsüz "Tayyip Erdoğan" cevabını verir.
Geçen gün onu, sigara içmenin yasak olduğu işyerinde ziyaret ettim. Odası acayip kokuyordu. "Cumhurbaşkanını görürsem, sigara içtiğini söyleyeceğim" dedim. Kahkaha atıp bir sigara yaktı.
Velhasıl başlayan sigara yasağı şu anda delik deşik durumda... Yazının başında niye geçmiş zaman kullandığımı izah edebildim sanırım.