Üç yaşındaymışım. Annem rakamlardan sonra, renkleri öğretmeye çalışmış. Sonra da sormuş: "Bu ne renk?" Cevap: "Üç renk…" "Olur mu evladım; kırmızı o, kırmızı… (Yeşili göstererek) Peki bu renk?" Cevap: "İki renk…"
Annem her fırsatta bu olayı anlatırdı. Hep birlikte gülerdik. Evet, olay komik çünkü dile uymuyor.
Buna karşılık söylediğimin çok da mantıksız olmadığını, dile uymasa da, az çok bilime uyduğunu yıllar sonra öğrendim:
İnsanoğlu 10 milyon rengi ayırt edebilse de, evrende aslında renk diye bir şey yok. Sadece ışığın, çeşitli nesnelerden (daha da doğrusu "enerji yoğunlaşmalarından") yansıyıp gözümüze ulaşırken sahip olduğu farklı dalga boyları ve frekansları var.
Örneğin kırmızının dalga boyu 700 ile 635 nanometre arasında (nanometre: metrenin milyarda biri!) Dolayısıyla "kırmızı" demek yerine, dalga boyunu söyleyebilirsiniz.
Evrende aslında renk yoksa, bizim gördüklerimiz ne peki? Renkler, ışığın beynimizde aldığı şekiller. O dalga boyundaki ışığı, biz kırmızı olarak görüyoruz.
"İnsan evrenin parçası olduğuna göre, renkler de var" diyebilirsiniz. Buna iki itirazım var:
Gün gelip renk algısına sahip bizler ve diğer canlılar yok olduğunda, renk diye bir şey kalmayacak. Halbuki ışık farklı dalga boyları ve frekanslarıyla varlığını sürdürecek.
Daha da önemlisi, dalga boyları ve frekanslar aynı olsa da, renk algısı insandan insana, hatta kültürden kültüre değişebiliyor.
Dünya tartışıyor
Renk algısının insandan insana değiştiğinin en eğlenceli örneği, üç-dört gündür, internet olan her yerde tartışılan "Bu elbise ne renk" sorusu.
Olay İskoçya'da başlıyor. Annesi düğünde giyeceği elbisenin görüntüsünü internetten göndererek kızına fikrini soruyor. Müstakbel gelinle damat, farklı renkler gördüklerini anlayınca, başkalarının görüşünü almak üzere fotoğrafı Facebook'a koyuyor.
Ve olay patlıyor! Dünya çapında bir "forward'lama" furyası başlıyor: "Bu elbise ne renk?" Fotoğraf bütün haber sitelerinde, forumlarda, evlerde, işyerlerinde konuşuluyor.
Tartışmanın nedeni şu: Bazısı elbisenin "Beyaz ve altın sarısı" olduğunu söylerken, diğerleri "Olur mu canım; mavi ve siyah" diyor. Başka algılar da var.
Tahmin edeceğiniz gibi, soru bizim eve de geldi: Eşim "Beyaz ve altın sarısı" dedi. Ben tereddütsüz "Mavi ve koyu altın" dedim. Daha sonra elbisenin gerçekte "Mavi ve siyah" olduğu ortaya çıktı.
Bu arada medya göz, renk, ışık, sinir uzmanlarına, hatta felsefecilere dahi başvurarak tartışmayı entelektüel bir zemine oturtmaya çalıştı.
Bizim içinse mesele şu: Aynı renkleri eşimle farklı görebiliyorsak… Renk beğenilerimiz nasıl uyuşuyor? Almayı düşündüğümüz gömleğin veya kazağın renginde nasıl hemfikir olabiliyoruz? Sahi, nasıl oluyor da oluyor?
Not: Bir başka vesileyle de rengin kültürden kültüre değişmesini konuşuruz.