Sevgili okuyucular, Polis Haftası münasebetiyle polisimizin sorunları hakkında yazdıklarımla milletimizin bir ferdi olarak yakından ilgilenmenizi rica ediyorum.
Evvelâ şunu belirteyim ki 'polis' demokrasimizin teminatıdır. Güvenliği, asayişi ve huzuru sağlanmamış bir toplumda demokratik sistemin bütün kurum ve kurallarıyla tam olarak işletilmesi mümkün değildir.
Ben vatanseverliğine, dürüstlüğüne, namusuna ve vazifeşinaslığına inandığım polisimizi hep savundum. Ehliyet ve liyakate dayalı sınavlardan sonra yapılan değerlendirmelerde polisler arasında hiçbir ayrım yapmadan vatansever, imanlı, iyi ahlâklı, dürüst ve namuslu elamanların polis olabilmesi için elimden geleni yaptım. Ancak, geldiğimiz noktada görüyorum ki, devlet içindeki illegal yapılanma polisler arasında ayrım yapmış ve özellikle polislerin bir kısmını ödüllendirerek bunun dışındakilerin mağduriyetine sebep olmuştur. Buna sebep olan yönetici sıfatındaki kişilerin mutlaka tasfiye edilmesi gerekir. Ancak, geri kalan ana kitlenin hiçbir ayrım yapılmadan birbirine kaynaştırılması ve son dönemde polis içinde oluşturulan huzursuzluğun en kısa zamanda giderilmesi lâzımdır. Bu maksatla, polis memuru seviyesinde hiçbir ayrım yapmadan 'canımız' olarak gördüğümüz polisimizi tekrar bütünleştirmek zorundayız.
***
Türkiye'de bugün 250 bin polis memurumuz var; mevcut polis okullarının mezun vermesinden sonra bu miktar 275 bine ulaşacak.
Türkiye'nin nüfusuna ve büyüklüğüne uygun şekilde ihtiyaç duyduğu ideal polis sayısını 400 bin olarak hesaplıyorum. Bu arada şu hususu memnuniyetle kaydetmek isterim ki, artık
'Türk Polisi', yıllar öncesine göre çok daha nitelikli yetişmektedir. Bazı vatansevmezlerin küçümsedikleri polisimiz, bugün tamamına yakın kısmı yüksek eğitim görmüş, içlerinde yüksek lisans ve iyi derecede yabancı dil sahibi birçok kişinin bulunduğu, özellikle demokrasi eğitimi almış bir vatan evlâdıdır.
Öğretmenlerden sonra en büyük grubu teşkil eden polisimizin ne yazık ki, yıllardır çözümlenmemiş ve kangrenleşmiş çok önemli sorunları vardır.
Bu sorunların en önemlilerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Geçim Sıkıntısı: Bugün polislerimiz diğer mesleklerde görülmeyen şiddetli bir geçim sıkıntısı içindedir. Polis eşlerinin çalışma oranı düşüktür ve polis aileleri genellikle tek maaşla geçinmeye çalışmaktadır. Polislerimizin büyük çoğunluğu gecekondularda yaşamaktadır. Polisimize, 1984 Aralığı'nda rahmetli
Özal'ın
Başbakanlığı sırasında çıkardığımız
'Personel KHK'sından sonra aradan geçen 30 yıl zarfında normal bütçe artışları haricinde en ufak bir ek imkân sağlanabilmiş değildir. Polise diğer devlet memurlarından farklı şekilde aldıkları risk karşılığında daha fazla ücret ödenmesi gerekirken, tam aksine bir uygulamada bulunulmuştur.
2. Çalışma Şartları: Çalışma şartları en zor ve riskli olan meslek polisliktir. Devlet memurları günde 8 saat, haftada 40 saat ve ayda 160 saat mesai yaparken, polisler -ek görevler hariç- günde 12 saat, haftada 72 saat ve ayda 288 saat mesai yapmakta; yani normal memurlardan bir misli fazla çalışmaktadır. Ne yazık ki, polislerin fazla mesailerinin karşılığında ödenen miktar gülünçtür ve aylık 240 lirayı geçmemektedir. Diğer bir deyişle, polisler karşılıksız ve insanî ölçülerin dışında mesai yapmaktadır.
3. Polisin Emekliliği: Yıllarca her türlü zor şart altında, gece gündüz demeden çalışarak en fazla 3.000 lira civarında maaş alabilen polisimizin emeklilik maaşı -ek göstergeler yüzünden- 1.000 lira civarına düşerek üçte bire inmektedir.
Diğer sorunları bir tarafa bırakırsak, polis maaşlarının ve ek göstergelerinin süratle ciddi miktarlarda arttırılması; özellikle emeklilik maaşının bir mislinden fazlaya çıkarılması âcilen zorunludur.
Polis bizim canımızdır. O'na sahip çıkmamız lâzımdır.