Bu sütunlarda yıllardır ırkçıbölücülerin terörü de kullanarak, önce demokratik haklar ve eşitlik gibi -zaten sahip olduklarımasumâne talepleri gündeme getireceklerini; daha sonra 'özerklik' ve 'federatif sistem' isteyeceklerini; son safhada da Türkiye'yi parçalayıp ayrı devlet kurmaya kalkacaklarını yazmaktan usandım. Bu gidişi görmemek için ya kör ya da kötü niyetli olmak gerekir. Nitekim yazdıklarım aynen çıkmakta; Başbakan'ın 'Tek Milet, Tek Bayrak, Tek Vatan ve Tek Devlet' sloganıyla veciz şekilde ifade ettiği temel düstur çiğnenmeye çalışılmaktadır.
Birkaç yıldır 'özerklik' ilân edeceklerini söyleyen PKK/ BDP'liler, 30 Mart Seçimleri'nin ana propaganda stratejisini seçim ertesinde 'özerklik' vaadine oturtmuşlardır. Geçen dönemde çeşitli ikazlarımıza rağmen, bölücülere fırsat veren Büyük Şehir Belediyeleri Kanunu da Van ve Mardin'i de ele geçirerek âdeta özerklik bölgesi haritası çizen ırkçı-Kürtçülerin işine yaramıştır.
Önümüzdeki dönemde ırkçıbölücüler, önce 'Türkiye'nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Çekincelerini' (ihtirazî kayıt) kaldırtmaya çalışacaklar; eğer bu konuda istedikleri yapılırsa fiilen özerkliklerini ilân edeceklerdir. Bunun ardından da çok geçmeden ortada tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet kalmayacak; şehitlerimizin kanıyla aldığımız bu mübarek ülke paramparça edilecektir.
***
Cumhurbaşkanı Gül, geçen hafta özerklik söylemlerinin
Türkiye gerçeği ile bağdaşmadığını söyleyerek,
'Avrupa Yerel Yönetim Şartı'na şerh koymuştuk, fiilen uygulamıyoruz. Yerel yönetimlere daha çok çeşitli yetkiler verme açısından bunların ötesine gitmek doğru değildir. İki ayrı millet, iki ayrı yapı var gibi göstermek herkese zarardır. Memleketin her tarafı hepimizin, herkesin eşit hakkı vardır. Bu anlayış içinde olmamız gerekir' dedi.
Cumhurbaşkanı'na candan katılıyorum ve temel düsturu inşa eden
Başbakan Erdoğan'ın da aynı görüşte olduğuna inanıyorum.
Yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi, merhum
Özal'dan beri
Türkiye'nin hep gündeminde olmuştur. Bu konuda en geniş imkânlar, kendisi de üstün başarılı bir yerel yönetici olan
Başbakan Erdoğan tarafından gerçekleştirilmiştir.
Lâkin şu hususun altını çizmeliyiz: Yerel yönetimlerde adem-i merkeziyet (yerinden yönetim) başkadır, özerklik başkadır.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın ana teması yerel yönetimleri güçlendirmek olmasına rağmen, çekinceler dikkatle incelendiğinde her şekilde yorumlanacak ve esnetilecek muğlak ifadelerle dolu olduğu görülecektir. Şöyle ki:
*
Madde 4, fıkra 6: Planlama ve karar alma süreçlerinin danışılması.
*
Madde 6, fıkra 1: Yerel makamların iç örgütlenmelerini kararlaştırabilmeleri.
*
Madde 7, fıkra 3: Yerel kişilerin görev suçlarının belirlenmesi.
*
Madde 9, fıkra 4: Yerel makamlara sağlanan kaynaklara müdahale imkânı.
*
Madde 9, fıkra 6: Kaynak tahsislerinin yerel yönetimlere danışılması.
*
Madde 9, fıkra 7: Hibeler konusunda kendi politikalarına ilişkin takdir hakkı.
*
Madde 10, fıkra 2:Uluslararası birliklere katılma hakkı.
*
Madde 10, fıkra 3: Başka devletlerin yerel makamlarıyla işbirliği.
*
Madde 11: Özerk yönetimin yargı yoluna başvurması.
***
İlk bakışta
Türkiye'nin bu çekincelerden vazgeçebileceği düşünülebilir. Ancak, bu mâsum gibi görünen yetkiler derinliğine incelenirse, nasıl istismar edilebileceği ve
'özerk bölge yönetimi'ne nasıl geçileceği görülecektir. Nitekim bu konuda
Türkiye'nin önünde örnekler vardır.
Özetle,
Türkiye'nin
'Yerel Yönetimler Avrupa Özerklik Şartı' çekincelerini kaldırması, ırkçı- bölücülerin süratle özerklik ilân edeceği ve vatanımızı parçalanmaya götüren süreci başlatacaktır.
Ayrıca bu durum,
Türkiye'nin kendi iç meselesi olan
Güneydoğu Sorunu'nun uluslararası platformlarda istismar edilmesine imkân verecektir.