- Kolay oldu mu şeffaflaşmak?
- E.Ş: Ölene kadar, kocaman bir duvar önümüzde duruyor bizimle kainat arasında, devamlı bölüyor, 'ben-sen' ayrımı, 'benonlar' ayrımı. O duvarı ne kadar aşağıya indirirsek, görüş açımız o kadar genişliyor. Bu hissettiğin şey içinde domine etmek, 'Ben buradayım,' demek olmadığı için aslında starlık ve ün uyumunun çok dışında bir yerden konuşuyoruz.
- 'Starlık ve ün olgusunu kendimizin dışında tutmayı başardık,' diyebilir misiniz?
- S.E: O çok iddialı bir şey olur. Peşinde koştuğumuz şey ün değil aslında.
- E.Ş: Ünlü olmayı sevmiyoruz. Bir şeylerin üzerine konumlandırmıyorsun kendini.
- S.E: Demir'le şarkı söylerken de aynı şeyi hissediyorum. Yavaş yavaş bizim sürecimizde de onu yaşadık. İşte o 'ben-sen'ler bitip de orada sadece şarkı için, bir hedef bir amaç üzerinden konuşmaya başlarsan, gerçek üretim başlıyor. Arındıkça o keyfi yaşıyorsun. Aslında her şeye binlerce anlam yüklemeye çalışıyoruz bir şey olsun diye. Aslında tamamen tesadüfler üzerinden konuşuyoruz.
- Tesadüflere inanıyor musunuz?
- E.Ş: Ben tesadüfün tesadüfi olmadığına inanıyorum. İşte eskiler ona tevafuk diyorlar ya. O rastlantı büyük resimde bir yere oturuyor. Belki biz bunu göremiyoruz, ama bunun bir adım öncesi ve sonrası var. O bağlantıları kuran ümmet devam ediyor.
- Dostluğunuz tesadüfi değil ama.
- E.Ş: Bence değil.