Ekonomik krizden çıkamayan Fransa perişan ve tatsız...
Solcuların lideri Hollande (bizde Kılıçdaroğlu'na tekabül ediyor) çok fena çuvalladı. Böylece "Adalet, çevrecilik, özgürlük, insan hakları" diye ötüp duran soldan bir cacık olmayacağını, kendileriyle bir yere varılamayacağını kanıtladı.
Liberal ayağına yatan Macron, Hollande'a tepki olarak seçimi büyük beklenti dalgasıyla kazandı.
Ama o da iktidara gelir gelmez can havliyle Fransız işçi sınıfına yamuk yaptı.
Çalışma Yasası'ndaki iş güvencesini bütünüyle ortadan kaldıran değişikliklere imza attı.
Esnek çalışma, çalışma saatlerinin uzatılması, çırakların daha uzun istihdam edilebilmesi gibi maddelerle işçilerin haklarını buharlaştırdı.
Süresiz iş akdi hakkını tümüyle ortadan kaldıran değişiklikle kamu ve özel sektörde çalışan milyonlarca işçinin istendiği zaman kovulabilmesine imkan tanıdı.
Böylece milyonlarca çalışanın hakları patronlar lehine gasp edilmiş oldu.
Zira emperyalistlere ve kapitalistlere göre krizden çıkabilmek için sömürünün daha da artması şart (!)
Yaz tatili nedeniyle işçileri sokağa dökemeyen sendikalar, tatil dönüşü 12 Eylül'de gece gündüz demeden grev yapacaklarını, işçi sınıfını ayağı kaldıracaklarını açıklamışlar. Buna solcu gruplar da ülke çapında sokağa inerek destek vereceklermiş...
Gerçi işçi sendikaları geçtiğimiz sene onlarca grev ve eylem yaptıkları halde benzer yasaların geçmesine engel olamamışlardı...
Bu arada bir takım vekiller de yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarmış...
Sözün özü, bu değişiklikler yürürlüğe girerse emekçiler (mülteci işçiler dahil) çok büyük darbe almış olacaklar.
Eee, bu gıcık durumdan bize ne? Bu hikâye bizi neden ilgilendiriyor?
Bize şu: Memleketin başında bir devlet adamı yoksa iş büsbütün çıkmaza giriyor. Bedelini ezilen sınıf yani işçi ve emekçiler ödüyor.
Hamdolsun memleketimizde durum böyle değildir.
Zira Erdoğan siyasetçi kimliğini aştı, devlet adamı olduğunu da ispatladı...