Türkiye, 70'lı yılların sonlarına doğru gittikçe sertleşen bir siyasi iklime sahipti. Gün aşırı bombalar patlıyor, sağ-sol görüşlü öğrenciler arasında çatışmalar çıkıyor, gazeteciler öldürülüyor, bombalı paketler bir gün sağcı bir gün solcu birine yollanıyor, ekonomik çöküntü toplumu her açıdan bezdiriyordu.
Bununla birlikte sıkı yönetimler ilan ediliyor, şehirlerde mezhepsel çatışmalar körükleniyordu. Kısaca ülke tam bir kaos içindeydi. Bir el, Türkiye'deki bu kaosu yönetiyor gibiydi.
Ülkede yaşanan bu kaos ve ağır ekonomik yıkımlar Ecevit hükümetine karşı tepkiyi de artırmıştı.
Sol gruplar, sendikalar da Ecevit hükümetinden desteğini çekmişlerdi.
TÜSİAD da gazetelerde Ecevit'in çekilmesine yönelik bildiriler yayınlamıştı.
1979 yılında yapılan ara seçimlerde AP'nin 5 milletvekiline karşın, CHP milletvekilliği kazanamayınca, Kasım 1979'da Ecevit hükümeti bırakmak zorunda kaldı.
Demirel, bu kez sağ partilerin dışarıdan destekledikleri bir hükümet kurdu.
Erbakan'ın güvenoyu yoklamasında; "evet, ama kerhen" demesi, hükümetin adının "kerhen milliyetçi cephe" olarak kalmasına neden olmuştu.
Demirel zor şartlar altında aldığı ülkeyi sıkıyönetim altında ve askerin baskısıyla yönetmeye çalıştı.
Henüz 35 günlük Başbakan iken, askerden ilk muhtırayı almış ve bu süreç 12 Eylül darbesine kadar devam etmişti.
Devlet yönetimi tamamen askerin kontrolündeydi. Demirel hükümeti sadece 10 ay sürebildi.
Darbe getiren Cumhurbaşkanlığı seçimi
Cumhurbaşkanı Korutürk'ün süresi 6 Nisan 1980'de doluyordu.
Meclis, yeni bir Cumhurbaşkanı seçmek için oturumlara başlamıştı.
AP ve CHP adayları belli değildi. Ortak aday üzerinde de uzlaşmıyorlardı.
Daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hep askerin dediği olmuştu.
Asker bu kez de Meclis'i gözlüyordu. CHP, 12 Mart dönemi komutanı Muhsin Batur'u; AP de yine eski bir komutan olan Faik Türün'ü aday göstermişti.
Turların ardı arkası gelmiyordu. 114 tur boyunca toplanan Meclis, Cumhurbaşkanı'nı seçememişti.
Bunun yanında bir de Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen hakkında gensoru verilmiş, hükümetin istifa edeceğini düşünen asker de darbe için hazır beklemekteydi.
Kenan Evren daha sonra yayınlanan bir röportajında hükümet krizlerinin ne kadar önemli olduğunu da gösteren şu cümleleri kurmuştu: "Böyle bir kritik dönemde, hükümet düşmüşken müdahale edelim istedik. Yani direk Demirel hükümetine karşı darbe yapmış olmamak için bekledik. Hükümet istifa ederse yeniden bir kriz doğacak, o zaman da müdahalemiz kolay olacaktı."
Ancak Demirel istifa etmemiş ve hükümet yoluna devam etme kararı almıştı.
Kenan Evren; krizler devam ederken Başbakan Demirel ile bir görüşme yaptı..
Görüşmede Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi gündeme geldi..
Devlet, 5 aydır Cumhurbaşkanı olmadan idare edilmekteydi...
Görüşme sonrası Kenan Evren, karargaha dönmüş ve Genel Sekreteri ünlü komutanlardan Ali Haydar Saltık'a darbe için okunacak bildiriye kadar her türlü hazırlığın yapılmasını emretmişti.
Türkiye, tarihinin en ağır darbelerinden birini yaşamak üzereydi.
Not: Türkiye'nin yakın dönem siyasi tarihini kaleme aldığım "Hatırla" adlı belgeselden, 12 Eylül bölümünü paylaştım. Zira genel olarak dış bağlantılı olarak ele alınması daha fazla rağbet gören 12 Eylül darbesinin, Türkiye'nin iç siyasetinde yaratılan kaosun sonucunda, yine dış destekli olarak yapıldığını hatırlatmak ihtiyacı hissettim. Hükümet krizlerinin, Cumhurbaşkanlığı seçimi krizlerinin darbeye nasıl zemin olduğunun kısa bir hatırlatmasıdır 12 Eylül aynı zamanda. 16 Nisan 2017'de kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte, artık hem hükümet krizleri hem de yüzlerce tur başarılamayan Cumhurbaşkanlığı seçimi krizleri bir daha yaşanmayacak.