Karimullah Muhammed, Arakanlı bir Müslüman. Daha önceki katliamlardan kaçmış ve Endonezya'ya sığınmış bir mülteci. Bugünlerde yaşanan katliamları anlatırken şöyle bir taleple bitiriyor sözlerini.
"Türkiye'nin Esed rejiminin saldırılarından kaçan milyonlarca Suriyeliye kapılarını açması Müslümanlar için gurur verici. Endonezya da Rohingyalı Müslümanlara aynı şekilde elini uzatabilirler."
Daha sonra Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo'ya sesleniyor Muhammed:
"Endonezya benim gibi birçok sığınmacıya kapısını açtı. Burada Allah'a şükür yardım alıyoruz. Hayatımız Myanmar'a göre çok daha iyi ancak Rohingyalı Müslümanların hepsi öldürülmek isteniyor. Eğer şu an yardım edilmezse Myanmar soykırımını tamamlayacak. Endonezya binlerce adası olan bir Müslüman ülke. Endonezya'nın Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılara açtığı gibi kapılarını Rohingya Müslümanlarına açmasını ümit ediyoruz."
Neredeyse dünyanın her köşesinde acı ve zulümler yaşanıyor. Katliamlar, iç savaşlar, kimyasal silahlar, işkenceler, terör saldırıları, göçler, denizlerde kaybolan ve mülteci bile olamayan çocuklar, dinini istediği gibi yaşayamayan, ibadetini istediği gibi yapamayan milyonlar, askeri diktatörlükle yönetilen ülkeler, zindanlarda ölümü bekleyen halkın seçtiği sivil siyasetçiler...
Temelde eşitsizlik üzerine kurgulanan ve Batı eksenli bir hegemonik alanı kutsayan tüm bu çatışmalar ve haksızlıklara karşı sesini gür biçimde çıkaran bir ülke var. Sistemin tüm dayatmalarına, yalnızlaştırmalarına, dışlamalarına ve itibarsızlaştırmalarına karşı dik bir şekilde durarak, dünyanın yaşadığı bu krizi çözmenin bir yolu olabileceğini haykıran bir ülke var. İnsanı merkeze alan ve geri kalan tüm yapılanmaları bunun üzerine ve çevresine inşa etmek gerektiğini dile getiren bir ülke var. Dünya beşten büyüktür diyen bir lideri var bu ülkenin. Suriye'den iç savaştan, yıkımdan, tecavüzden, varil bombalarından, kimyasal silahlardan, hastalıklardan, açlıktan kaçan milyonlarca insana kapısını açan bir ülke.
Türkiye'den bahsediyorum elbette. Dünyanın yaşadığı her sıkıntıyı kendi sıkıntısı gibi gören bir lideri ve halkı var bu ülkenin. Nerede olursa olsun, yaşanan bir drama, bir trajediye, insana karşı yapılmış bir haksızlığa karşı lideri itiraz etmekte gecikse halkın onu uyardığı, halk ses çıkarmakta, tepki koymakta gecikse liderinin onu uyardığı gizli bir anlaşma var aralarında. Suriye'de, Filistin'de, Mısır'da, Libya'da, Afrika'da, Arakan'da, Irak'ta, Avrupa'da, Güney Amerika'da, Asya'da ve aklınıza gelen her yerde mazlumlara yardım etmeye çalışanların yaşadığı bir ülkenin parçalarıyız hepimiz. İnsani yardım kuruluşları bugünlerde dünyanın her yerindeki yoksullara bağışlanmak üzere kurbanlar kesecek mesela. Devlet eliyle, özel sektör eliyle Afrika'da hastaneler yapılıyor, Gazze'de fabrikalar kuruluyor. Suriyeliler için başlarını sokacak evler inşa ediliyor. Sadece dışarıda değil, ülkesinde de aynı şeyi yapıyor. Yozgat'ta iki bin yıllık Ermeni kilisesinin bakımını üstlenen, temizliğini yapan bir imamın hassasiyetiyle ayakta duruyoruz ve çevremizdekileri de ayakta tutuyoruz.
Arakanlı Muhammedlerin binlerce insanın katledilmesini önlemek için önerdiği formülün esin kaynağı olabiliyorsak, dünyanın her yerinden mazlumların uğrayacağı, sığınacağı bir yer olabiliyorsak ve bu dünyadaki diğer insanlar için bir örnek olarak görülebiliyorsa o zaman başarmışız demektir. Endonezya Devlet Başkanı'na, Türkiye'nin Suriyelilere kapı açtığı gibi sen de bize kapı aç diyen Arakanlı Muhammed'in aklına, yüreğine girebilmişsek ne mutlu bize. Hepimiz çok büyük bir takdiri hakkediyoruz. Cumhurbaşkanımızdan mahallemizdeki bakkalımıza kadar hepimiz, dünyanın daha yaşanılabilir olması için çaba gösteriyoruz ve dünya, Türkiye ile biraz daha umutvar bir yer haline geliyor. Tüm katliamlara, kayıplara, acılara rağmen bu sınavı birlikte vermeye çalışıyoruz.