'Yaşıyor' diye bir kısa film çekildi geçenlerde.. Yönetmenliğini Sırrı Süreyya Önder yapmış.. Bir de senaryo imzası var ancak senaryoluk bir durum yok aslında ortada.. Örgüt talimatıyla ölüm orucuna yatmış iki mahkuma yapılan güzelleme anlatılmış filmde.. İddia edilen odur ki, gecenin bir yarısı gardiyanlar, yüzlerinde tiksinç bir ifadeyle koğuşa giriyor ve uyuyan mahkumu dürtükleye dürtükleye kaldırıp, ölüp ölmediğini kontrol ediyor.. Neden "iddia edilen odur ki" dedim de, "filmde anlatılan odur ki" demedim?.. Çünkü filmin her köşesinde ısrarla; "burada anlatılanların tamamı gerçektir" yazmışlar.. Demek ki 'gerçeği' söylüyorlar... Yalnız buraya dikkat.. Yönetmen öyle bir çalışmış ki jestlere, izleyende şu imaj oluşuyor; ölüm orucuna yatan kadının henüz ölmediğine gardiyanlar çok üzülüyor.. Adeta 'ölmüş buluruz' umuduyla giriyorlar koğuşa...
Mezopotamya Sinema ekibinin oyuncuları.. Yüzlerine takındıkları ifadeye bakar mısınız? Bu, soruyorum sana Sırrı, bu orada görev yapan vatan evladı gardiyanlara haksızlık değil mi? Hangi gardiyan kendi sorumluluk alanı içinde iki insanın göz göre göre ölüme gidişini alkışlar?.. Sistem eleştirisi yap anlarım.. Onları, bu eylemi yapmaya zorlayan koşulları anlat. Vur yerden yere.. Kıyasıya eleştir.. Söylenenin aksine bu iki ismin örgüt bağlantısı olmadığını, bu eylemin bireysel bir hak mücadelesi olduğunu işle.. Ama gardiyanları, devletin soğuk yüzü olarak seçtiğin 12 Eylül koşullarında mıyız hâlâ Allah aşkına.. Sen sosyalist adamsın.. Gidip dinlesene orada görev yapan gardiyanları.. Nasıl içlerinin parçalandığını anlatsınlar sana.. Kötü adamsın Sırrı.. Hedefe giden yolda, yol üstünde gördüğün hiç bir şeye acımıyorsun...