Zaman geçer, geçer, geçer… Ve birden bire fark edersiniz ki, yaşlanmışsınız! Üstelik Gorki'nin dediği gibi "yaşlılık durmadan arkamızdan çekiştiren ve bizi sevmeyen birini andırır." Çünkü beden, değişip yıpranırken arzular aynı kalır! Ya bir de Elegy filmindeki profesör David Kepesh gibi gencecik öğrencinize aşık olursanız?.. O güzel filmi seyredişimin üzerinden tam iki yıl geçmişken kalktım filmin uyarlandığı romanı okumaya başladım. Philip Roth'un "Ölen Hayvan" adlı romanını yani… Film romantikti. Roman çok acımasız. Üstelik Roth her zaman olduğu gibi bu romanında da cinsellik konusunda pek dobra! Roman kahramanı Kepesh'in zihnime kazınıp kalan şu sözerini sizinle de paylaşmak istiyorum: "İnsanlar âşık olduklarında eksik yanlarının tamamlandığını düşünürler. Ben tersini düşünüyorum; aşk başlamadan önce bütünüz ve aşk gelip bizi tam ortadan yarıyor."
Elegy dedim de… Filmin müzikleri muhteşemdir. Sevdiğim ve önem verdiğim bütün modern bestecilerin yapıtları resmigeçit yapar. Max Richter, Arvo Part, Eric Satie… Ah! Hele Ben Kingsley'in piyano başına oturup çaldığı Gnossienne 3 ve 4 yok mu! Ama belki de filmin en güzel melodisi Penelope Cruz'un İspanyol şivesiyle İngilizce konuşmasıdır. 2008 Yapımı bu filmin DVD'si bizde de satılıyor. Meraklısının aklında bulunsun.
Akhisar'dan Balıkesir'e doğru yaklaşırken uzun bir rampa tırmanışı başlar. İşte o tırmanış sırasında Balıkesir'e 40 kilometre kala bir tepenin ardına saklanmış ahşap bir dağ evi dikkatinizi çekerse ve "Saklı Vadi" tabelasını görürseniz, hemen yavaşlayın ve sağa çekip park edin! Sizi orada gerçekten saklı bir vadi ve harika bir manzara karşılayacak. Çay için, kahve için, isterseniz kahvaltı yapın. Tekrar yola düşmeden önce de karadut şurubu, kızılcık marmeladı falan almayı unutmayın.
Yaz geliyor. Dergilerde yaz modası ve yeni trendler üzerine yazılar çıkıyor. Malum, iki sezondur espadril modası canlandırılmaya çalışılıyor. Allah'tan tutmuyor! Yine de trendsetter'lar ısrarlı. Şimdi de diyorlar ki, "Pablo Picasso, Ernest Hemingway yanılmış olamaz ya!" İyi espri ama yanılmışlar işte! Espadril feci bir şey! Hem yaz vakti bez Converse giymenin rahatlığı ve erotizminin yerini ne tutabilir!
Birsen Tezer'in birkaç yıl önce çıkmış "Cihan" adlı albümünü bir tesadüf eseri aldım. Daha ilk dinleyişimde çarpıldım. Çok etkileyici bir ses rengi ve söyleyişi var Tezer'in… Çığlık Çığlığa, Değirmenler ve Sus Pus adlı şarkıları öyle güzel ki!
İzmir'e her gidişimde iki restorana mutlaka uğramaya çalışıyorum. Biri Le Cigalle, diğeri Mi Casa. İki restoranın da yemekleri leziz ve servisi harika! Ama asıl önemlisi birer mutluluk pınarı özelliği taşımaları. Abartmıyorum! Çok samimiyim ve yolunuz İzmir'den geçerse siz de bir deneyin, derim. (Bazı şapşallar için özel bir not koymak zorunda olmak ne kötü! Bu restoranlar "babamın oğulları"nın değil ve hesabımı ödüyorum!)
Nereden aklıma geldi şimdi!.. İlhan Berk'in "Üç kez seni seviyorum diyerek uyandım" adında bir şiiri vardır. Şöyledir ilk dizeleri: "Üç kez seni seviyorum diyerek uyandım/Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim/Bir bulut başını almış gidiyordu, görüyordum." Neyse işte… Şiir seviyorsanız, İlhan Berk'i de unutmayın! Çiçeklerin suyunu da!.. Bana gelince… Bu kez İzmir dönüşü Yalova'daki fidanlıklarda durup balkon için birkaç çiçek almayı planlıyorum.
31/03/11