21 Kasım 2012, Çarşamba

Yine geldi çattı çello mevsimi!

Fırtına ve yağmur altında uzun yola çıktım. 600 kilometre boyunca gri bulutların üzerine sürdüm arabayı. Sileceklerden önümü göremediğim oldu. Sonra bulutların arkasından kıpkızıl bir gökyüzü belirdi. Gün batmak üzereydi. O an kafama bir kez daha dank etti! Her şeye rağmen yeryüzü nasıl da güzeldi! Problem bizdeydi işte!.. Doğru! Yeryüzünün selleri, depremleri, kasırgaları var. Ama onları "felaket" kılan da biziz. Hem ne tuhaf alışkanlıklarımız var: Oradan oraya koşturmak, her gereksiz şeyi mecburiyete çevirmek, en ufak anlaşmazlıkları bile kavgaya dökmek, her konuda yarışmak gibi… Süt liman bir günde bile ne gecenin lacivert örtüsüne ne de içimizi aydınlatan sabah ışığına dönüp bakıyoruz. Biz insanlar bu güzelliği "yaşamaya" hazır olduğumuzda… Korkarım, o zaman da yeryüzünün işi bitmiş, vakti dolmuş olacak!

Bir Cuma gecesi A Haber'deki "Kaçış Planı" programımızı bitirip Selahattin'le birlikte Haliç'e uzandık. Bir işkembeciye oturduk. Aynı saatlerde Ülke TV'de "Meksika Sınırı" programını bitiren dostlar; Mehmet Hoca, Yusuf ve İsmail de bize katıldı. Nesimi'den, Hafız'dan, Alevi-Bektaşi nefeslerinden, Azam Ali'nin sesinden, Miro'nun ve Picasso'nun horozlarından söz açtık. Kalktığımızda sabah ezanına az kalmıştı.

Bu adamın hangi filmi vasattı? Hiçbiri! Paul Thomas Anderson'dan söz ediyorum. Şimdi sinemalarda gösterilen The Master adlı son filmi de baştan sona etkileyici ve düşündürücü bir yapım. Belki bir başyapıt değil ama başta En İyi Erkek Oyuncu olmak üzere Oscar'da birkaç dalda tek geçilecek özellikleri var. Herkes Joaquin Phoenix'in performansından söz ediyor ama bence Amy Adams bu türden "Yeni çağ tarikatı" ortamlarını bilenleri ürpertecek kadar başarılı bir tip çiziyor. Filmin konusu mu? Gidip izleyin. Ama şu ipucunu vereyim: Bağlanma ihtiyacı inançtan önde gider!

Siyasal konularda söylediklerime canı sıkılanların Twitter ve Facebook'ta pek sık başvurdukları bir trük var: "Sen git çiçek, böcek, zeytinyağı yaz!" Tamam! Onları daha fazla bekletmeyeyim… İlk kez tattım. Bayıldım. XI.XI SONSUZLUK Premium Naturel Sızma. Etiket adı bu. Mudanya'da maksimum 1111 şişe üretiliyor. Taş baskı, 150 yıllık tarihi küplerde bekletilerek üretilen bir zeytinyağı. Meraklısı ne yapıp edip tatmalı. (www.onbironbir.net)

Yine geldi çattı çello mevsimi! Bu yılki tercihim, yalın ve tek besteciye odaklı. Bach süitleri. Hemen hepsinin "sarabande" bölümlerine özellikle kulak vermeli.

Ingmar Bergman'ın geçmiş zamanda izleyip unuttuğum filmlerindendi Çığlıklar ve Fısıltılar. (Viskningar Och Rop) Oysa "unutulmayacak" bir filmmiş. Bunu geçen akşam bir daha izleyince anladım. Fakat film üzerine iki analiz yazısı okudum ki, beni film kadar etkilediler. Birinci yazı, Mutlak Töz adlı blogda yer alıyor: "Bergman Kırmızısı." Diğer yazı da Uzak ve Kuzey adlı blogda çıkan "Kimse yüzleşmek istemiyor, herkes affedilmek istiyor" başlıklı yazı. Bergman sevenler okumadan geçmemeli.

İsmet Özel'in Jazz adlı şiirini bilir misiniz? (Bilseniz ne iyi olur!) Orada şu dizeler vardır, çarpar insanı: "koşmam gerek/yetişmem gerek yazgıma."

SON DAKİKA