Son resepsiyonda bir kez daha farkına vardım ki, baskı, siyasi tanımlama ortadan kalkınca ya da azalınca, insani olan her biçimde ortaya çıkıyor.
Tesettür ve kadın ilişkisi, birlikteliği özellikle seküler dünyadan gelenler nezdinde, ama dindarlar nezdinde de normalleşiyor, tesettürdeki kadın, kadınlaşıyor, kadın görülüyor. Her 29 Ekim'de davet aldıkça Çankaya'daki resepsiyona giderim. Gazeteciliğe başladığım ilk dönemler devlet adamlarını, askerleri, siyasi aktörleri bir araya getiren bu tür resepsiyonları çekici bulurdum. Devleti bir bütün halinde, etiyle, kanıyla, insanıyla, simgesiyle hissetmeme vesile olurdu bu tür toplanmalar. İlginç gözlemler de yapardım. 28 Şubat'ın gergin günlerinde, bir 23 Nisan resepsiyonunda Karadayı'lı komuta heyetinin siyasi iktidar temsilcilerini engelleyecek daireleri nasıl çizdiğini, göz ucuyla Demirel'in güzergâhını nasıl takip ettiğini hâlâ hatırlarım. Ankara toplantıları hemen her zaman "erkek merkezli" olmuştur. Ancak 90'larda RP'yle başlayan bugüne kadar uzanan dönemde, tesettürlü siyasetçi ve devlet adamı eşlerinin artması kamusal alanda başörtüsü tartışmaları ve bu çerçevede yaşanan kavga, kadını daha da geriye iterek, bu "erkek merkezli hali" çekilmez bir noktaya çekmişti. Devlet erkanının bir araya gelmesi için bulunan çözüm tesettürün by-pass edilmesi, eşlerin katılmadığı resepsiyonlar, toplantılardı. Kadınsız toplulukların hoyrat kokusu bir yana, görüntü aslında tam anlamıyla bir kriz görüntüsüydü. Türkiye son yılda epey yol aldı.
Kadınların, özellikle tesettürlü kadınların gasp edilen hakları, rencide edilmeleri önemli ölçüde yol aldı. Gül'ün Çankaya'ya çıkması sonrasında elini sıkmamak, karşı karşıya gelmemek için kaçışan generaller görüntüsü yerini, eşli, el sıkışan generallere bıraktı. Son 29 Ekim toplantısında ilk kez komuta heyeti ve Başbakan toplantıya eşleriye katıldı. Yine Çankaya'daydım ve gördüğüm sembolik olarak en ışıklı resepsiyonlardan birisiydi bu. Barışık bir Türkiye görüntüsü, buna şüphe yok. Bir süre generallerin durduğu sehpaya yakın konumlandım ve onları izledim. Eski yıllara oranla daha rahat ve güleryüzlü bir havaları vardı. Etraflarında laf koparmak için gazeteciler turlamıyordu. Turlayan gazeteciler ise muhtemelen soru sorma imkanı bulamadıkları için çok kısa kalıp geçiyorlardı. Kadına dönelim… 28 Şubat ve sonrası yaşanan krizlere semboller, özellikle başörtüsü üzerinden yaşanırken de "kadın" merkezdeydi. Yasağın, yasakçılığın, takıntıların, rejim krizlerinin nesnesi ve hedefiydi kadın. Şimdi de varlığıyla, o varlığın yaptığı yeniden tanımlarla yine merkezde kadın… Askerlerden devam etmeli… Onları izlerken tek tek eşlerini tanımadan bildim aslında. Her bir orgenarali eşiyle birlikte tesavvur ettim ve büyük ölçüde kestirdim. Eşleriyle farklıydılar. O orgeneraller muhtemelen orta alt sınıf çocuklarıydı. Eşleriyle teğmen ya da yüzbaşıyken Anadolu'nun bir yerinde, görev yaptıkları bir şehirde karşılaşmış ve evlenmişlerdi. İstisnaları ve "erkekleşmiş kadın hallerini" bir yana bırakacak olursak, asker yanında eşiyle başka bir profil çiziyor, daha insani, daha yumuşak, daha sahici bir görüntü veriyor. Genelkurmay Başkanı Özel'in eşi dikkatimi çekti. Ne kadar güzel, asil ve yumuşak yüzlü bir kadın dedim kendi kendime. Özel'i onunla tayeni aktüel - 2012 15 savvur etmek benim zihnimin de bir anlamda normalleşmesi değil midir? Ve tesettür…
Son resepsiyonda bir kez daha farkına vardım ki, baskı, siyasi tanımlama ortadan kalkınca ya da azalınca, insani olan her biçimde ortaya çıkıyor. Tesettür ve kadın ilişkisi, birlikteliği özellikle seküler dünyadan gelenler nezdinde, ama dindarlar nezdinde de normalleşiyor, tesettürdeki kadın, kadınlaşıyor, kadın görülüyor. O gece, örneğin, Cumhurbaşkanı'na takdim edilmek üzere beklerken, ilk kez tesettürlü bir hanıma eşinin yanında iltifat ettim. Çok sevdiğim AK Partili bir arkadaşımın yeni tanıştığım eşine, ne kadar güzel olduğunu söyledim. Hem arkadaşım hem eşi tarafından gülücüklerle ve sıcaklıkla karşılandım. Sistemler, rejimler kadar bizler de normalleşiyoruz… Belki de bizler normalleştiğimiz için siyaset yol alabiliyor. Nereden nereye? Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda yaptığım resepsiyon gözlemlerinin ekseni ne kadar değişmiş… Şüphe yok, makro siyasi dengeler yine oradaydı, Cumhubaşkanı, Başbakan gibi… Ama çarpıcı ve önemli olan normalleşen Türkiye'ydi. Buna, tabileşmeye pek çok başka konuda da ihtiyaç var.
8-21 KASIM 2012