En sorunlu meselede bile tarafların belli ve demokratik bir istikamete doğru birlikte ilerliyor olmaları özün özüdür...
Bundan bir süre önce TESEV'in tertiplediği bir toplantıyı yönettim Ankara'da. Toplantıda, son dönemde yargının iyiden iyiye siyasetin merkezinde yer almasıyla önemli tartışmalara neden olan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tartışıldı. Toplantının yöneticisi olarak rapor yazma işi bana düştü. Önemsedim bu toplantıyı... Neden önemli HSYK? Önce bu sorunun yanıtını arayarak işe başlayalım. AK Parti'yle Türk siyasi hayatına yeni bir sayfa açıldığına şüphe yok. Tetiklenen bir değişim süreci oldu. Bu süreç bir yandan Kopenhag kriterleri etrafında yasal yapının reforme edilmesiyle seyretti. Ancak diğer taraftan bu reformlar herkes tarafından aynı şekilde kucaklanmadı. Ve reformlar güç ilişkilerine endeksli kriz ve gerginliklerle ilerledi. 2005'ten itibaren Türkiye ciddi, özellikle devlet merkezli, devlet içinde yaşanan, eski ve yeni yönetici seçkinleri karşı karşıya getiren bir "iç çatışma" sürecine girdi. Saymaya gerek var mı? Cumhuriyet mitingleri, cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası, 27 Nisan askeri muhtırası, 367 krizi, Temmuz 2007 seçimleri, onu takip eden AK Parti'ye yönelik kapatma davası, ordudan gelen formel ve enformel çıkışlar madalyonun bir yüzünü temsil ederken, eski aktörlere ve vesayet düzeninin tasfiye edilmesine yönelik politik ve hukuki temizlik süreçleri...Bu noktada ilginç olan değişim, değiştirilmek istenen aktör, yapı ve zihniyetle temas içinde yürümesi olmuştur. Bu yapılar; örneğin ordu, örneğin üniversite hem değişimin hedefi olmuş, hem kendisini hedefleyen değişimi taşımak durumunda kalmıştır.
İşte bu noktada yargıya özel bir parantez açılması gerektiğine şüphe yoktur. Zira yargı sadece kuvvetli bir direnç merkezi oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda siyasi nitelikli adli temizlik süreçleri çerçevesinde değişimin aktif aktörü haline dönüşmüştür. Bu durumun ilk sonucu bilindiği gibi yargı içinde kutuplaşmadır. Bu çerçevede, savcıların ve hakimlerin "kim" olduğu, özel yetkili mahkemelerin ve savcılıkların "nasıl çalıştığı", hukuki sınırlarını aşıp aşmadığı önemli tartışma konuları haline gelmiştir. Hakim ve savcıları atayan, denetleyen bir üst yargı yapısı olan HSYK bu çerçevede önem kazanmıştır ve önemlidir. Nitekim Türkiye'de bir süre, hatta hâlâ pek çok tartışma bu yapı üzerine sürdürülmektedir. Özellikle 2010 yılına kadar olan ilk dönemde, yüksek yargı ve HSYK'nın eski siyasi seçkinlerden oluşan yapısı siyasi iktidar tarafından değişim sürecinin önündeki en büyük engel olarak tanımlanmıştır. HSYK'nın adli süreçlere ve aktörlere yönelik pek çok girişimi ve hazırladığı terfi ve tayin kararnameleri, 2010 öncesinde bu kurum ve siyasi iktidar arasında tüm ülkeyi kuşatan ciddi gerginliklere yol açacaktır. Nitekim 2010 anayasa değişiklikleri, hükümet açısından özellikle HSYK ve yüksek yargının yapısının değiştirilmesi ve burada oluşan direncin kırılması amacını taşımıştır. Bunu takip eden yasal değişikliklerle HSYK'nın yapısının değiştirildiğini biliyoruz. Yeni yapıya göre HSYK bakanlık karşısında görece bir özerklik kazanmış, kurulun üyeleri kürsü hakim ve savcılarının oylarıyla belirlenmiştir. Ama bu durum siyasal tartışmaları bitirmemiştir. Bir kesim yeni tabloyu demokratik ve doğal bir normalleşme ve geçiş olarak tanımlanırken, diğer bir kesim iktidarın seçimleri etkileyerek HSYK'ya el koyması olarak yorumlamıştır. Benin yönettiğim toplantı bu konuda farklı fikirleri olan grupların bir araya geldiği bir toplantıydı.
Sonuç? Önemli ölçüde şaşırtıcıdır sonuç! Eleştiriler temel olarak seçim süreciyle sınırlıdır. Yapısal olarak atılan adımın temelde doğru ama yeterli olmadığı yönündedir. Sözünü ettiğim raporda şu satırlar yer alıyor: Toplantının henüz başında, tarafların HSYK'nın işlevleri, ideal yapısı, yapısal aksaklıkları açısından ana hatlarıyla ortak görüş belirtmeleri ve benzer sorun alanlarına işaret etmeleri anlamlı ve dikkat çekiciydi. Katılımcıların çıkış noktası, HSYK'nın bakan ve müsteşarın ön planda olduğu, sekretarya, bütçe ve denetimin bakanlık bünyesinde bulunduğu, üyelerin aslen Yargıtay ve Danıştay'dan geldiği eski yapısına yönelik eleştiriler olmuştur. HSYK'nın yeni yapısının temel özellikleri, yargıçların kürsü hakimleri ve savcılar tarafından seçilmesi, kurulun siyasi iktidar karşısında bağımsızlığını koruyacak bir bürokratik ve finansal yapıya sahip olması da yine katılımcılar tarafından benimsenen ve övülen konular oldu. Özün özü nedir peki? Aslında en sorunlu meselede bile tarafların belli ve demokratik bir istikamete doğru birlikte ilerliyor olmalarıdır. Her şeye rağmen iyi yoldayız...
27 EYLÜL - 10 EKİM 2012