Ultrasonografi ve diğer inceleme yöntemleri gelişmeden önceki dönemlerde, doğmadan önce bebeklerin duyularının hiç gelişmemiş olduğu ve anne karnındaki hareketlerinin tamamen tesadüfi, refleks hareketlerden ibaret olduğu düşünülürdü. Günümüzde ise bu hareketlerin duyular ile ilgili olduğu belirtiliyor. Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Kağan Kocatepe, duyuların gelişimi hakkında bilgiler verdi.
Tat ve koku alma duyusu
Anne karnındaki bebeklerde ilk olarak tat alma duyusu gelişir. Hamileliğin 12. haftasında gelişmeye başlayan tat alıcı hücreler 28. haftada gelişimlerini büyük ölçüde tamamlamış olurlar. Amniyon sıvısının tadı anne adayının aldığı gıdalara göre değişir ve buna bağlı olarak bebeğin tepkileri de alınan gıdalara göre değişkenlik gösterebilir. Tat ve koku birbirlerinden ayrılamaz iki duyumuzdur ve bu iki duyu beraberce gelişirler. Yeni doğan bir bebeğin koku hafızası o kadar gelişmiştir ki, annesine ait kokuları binlercesi arasından tanıyabilir. Yapılan bir çalışmada suni meme ucuna bebeğin kendi amniyon sıvısından bir miktar sürüldüğünde bebeğin o memeyi daha güçlü emdiği gözlenmiş, bu da bebeğin henüz doğmadan bir koku ve tat hafızası geliştirdiğini gösterir.
İşitme duyusu
Doğmamış bebekte 10. haftada dış kulak ve kulak zarı gelişir, 18. haftada gelişmeye başlayan orta kulak kemikleri bu gelişimlerini takriben 32. haftada tamamlarlar. Fetusların 24. haftadan önce sesli uyaranlara yanıt vermediği, 34. haftada ise işitme duyularının tamamlandığı kabul edilir. Kız fetusların işitme duyularının erkeklere göre daha hızlı olduğu da gözlemler arasındadır. Yeni doğan bebeklerin annelerinin seslerine daha kuvvetli yanıtlar vermeleri, fetusların erken dönemden itibaren sesleri belleklerinde depoladıklarını gösterir. Yeni doğan bebeklerin ağlama paternleri neredeyse bir parmak izi kadar kendilerine özgüdür. Bu ağlama paterninin bebeğin annesinin ses özellikleriyle yakından ilişkili olduğu da gösterilmiştir. Kalın sesler rahmi daha kolay geçer, ancak içeride dağılırlar. İnce sesler ise daha zor geçmelerine karşın fetus tarafından daha net algılanırlar. Fetuslar gibi yeni doğan bebekler de ince seslere daha olumlu yanıtlar verirler. Yüksek desibelli sesler doğmamış bebeği olumsuz etkileyebilir.
Dokunma duyusu
Dokunma reseptörleri (algılayıcıları) henüz fetus 7 haftalıkken ilk olarak ağız çevresinde ortaya çıkar. Buradan tüm yüze, kollara, bacaklara ve nihayet vücuda yayılarak 20. haftada son şeklini alır. Doğmamış bebekte dokunma ve ağrı duyusunun 24. haftada tamamlanmış olduğu kabul edilir. Ağrı duyusunun ilk algılanmaya başladığı hafta ise tam olarak belirlenmemiştir ve bu konuda tartışmalar devam eder. Gerçek olan şudur ki, ağrı duyusu erken haftalardan itibaren gelişmeye başlar. Bu nedenle özellikle erken doğan bebeklere yapılan her türlü tıbbi müdahalelerde, yeni doğan bebeklere yapılan her türlü müdahaleli girişimlerde (doğumda vakum takılması, erken yenidoğan döneminde sünnet gibi) bebeğin ağrı duyduğu gerçeği kabul edilerek erişkinlerde kullanılan tüm analjezik ve anestezik yöntemler uygun dozlarda uygulanmalıdır. Elbette doğmamış bebek sadece acıya karşı değil, aynı zamanda dokunuşlara da duyarlıdır. Anne, elini karnının üzerine koyduğunda ya da babası ona oyun yaptığında (örneğin annenin karnına parmağıyla bastırdığında) bebek bunu hisseder. Bazı bebekler bu hareketlere içeriden eli hissettiği yere vurarak cevap verir.
Görme duyusu
Doğmamış bebekte en son gelişimini tamamlayan duyu görme duyusudur. Fetusun 25. haftadan önce görsel uyaranlara duyarlı olmadığı bu haftadan itibaren ise giderek artan bir şekilde ışık gibi görsel uyaranlara güçlü yanıtlar verdiği gözlenmiştir. Göz kapağı hareketleri de yine bu dönemde başlar. Sesten farklı olarak rahim, ışığı geçirme konusunda güçlü bir engel görevi görür ve bebeğin ışıktan etkilenmesi engellenir. Rahim içinde iken ışıktan böylesine iyi bir şekilde korunan fetusun doğduğu ilk anda birden yoğun bir ışığa maruz kalmasının yarattığı etkinin nitelikleri tam olarak anlaşılamamıştır. Bazı doğumhanelerde bebek doğacağı anda ışıklar tümüyle açılırken (muhtemelen bebeği solunum yapması için uyarmak amacıyla), bazılarında bebeğin doğacağı zaman odanın nispeten karanlık olması tercih edilir. Hangi yöntemin daha iyi olduğu henüz belli değildir. Anne karnındaki bebekler de tıpkı bizler gibi suyun içinde gözlerini uzun süre açık tutamazlar. Bebek uyumasa da göz küresini korumak için gözlerini açar ve kapatır. Doğmamış bebeğe dışarıdaki ışığın sadece yüzde 1'i ulaşır. Ancak bu miktar, doğmamış bebeğin renkleri algılaması ve belleğine kaydetmesi için yeterlidir. Özellikle kırmızı tonlar daha iyi algılanır. Bebeklerin kırmızı renge karşı olan zaafları bu şekilde açıklanabilir. Sonuç olarak fetus eskiden sanıldığı gibi duyuları az gelişmiş bir canlı değildir. Aksine çok erken dönemlerden itibaren duyuları gelişmeye başlar ve çevresini tanıyarak hafızasında bilgileri depolar. Yani bebek doğduğunda her şeyden habersiz, savunmasız bir "yavru" değil, kendine zararlı olabilecek uyaranlar konusunda az da olsa çeşitli tecrübeler edinmiştir ve fetal yaşamına ait çeşitli anılarla dünyaya gelir. Bu nedenle gerek ses, gerek ışık, gerekse dokunma gibi uyaranların bebeğe ölçülü olarak uygulanmasında fayda vardır.
Hazırlayan: Aytülike KESKİN