|
 |
 |
 |
|
|

Türk basını, İran'ı pek bilmez
Önce, açıkça söyleyeyim: Türkiye'de aydın kesimin ve basının, konunun bir-iki uzmanı dışında İran konusunda derinleme bir bilgisi yoktur. İran, Türk basının gözünde sarıklı mollaların hüküm sürdüğü, halkının ortaçağa bile rahmet okutacak cehalet dolu bir karanlıkta yaşadığı baskılar ve sıkıntılar ülkesidir. Basınımızda İran konusundaki boşluğun kanıtlarını burada tek tek sıralamama gerek yok. Zira nükleer faaliyetleriyle ve Birleşik Amerika'nın tehditleriyle gündeme gelen İran hakkında son zamanlarda gazetelerimizde çıkan yazılar bilgi düzeyimizi zaten gösteriyor. Yazdıklarımı tersinden anlayıp hayranlık bildirisi olarak yorumlayacaklar mutlaka çıkacaktır ama söylenmesi gerekiyor: Bugünün İran'ı 2 bin 500 senelik bir medeniyetin, Pers uygarlığının vârisidir ve İranlılar bu verasetin gayet iyi bilincindedirler. Dilleri, yani Farsça, asırlardan buyana pek değişmemiştir ve bizde olduğu gibi 50 yıl önce yazılmış bir kitabı anlamaktaki zorluk diye birşey onlarda sözkonusu değildir. Bugün 10-15 yaşlarındaki bir İran genci bile bundan birkaç asır önce yazılmış olan eserleri, meselâ Hâfız, Sâdi, Baba Tahir gibi eski devir şairleri okuduklarında rahatça anlarlar. İslami rejim konusu ayrı bir bahistir ama İran'ın entellektüeli hem kendisinin, hem de batının kültürüne vâkıf ciddi birer aydındır ve bütün bunların üzerinde, İran'da son derece güçlü bir "İranlılık" bilinci hâkimdir.
Beş dil bilen mollalar Benim muhabirlik yıllarım, İran'daki İslam Devrimi'nin ilk zamanlarına rastlıyordu ve uzun zaman Tahran'da kaldım. Devrimin hemen sonraki aylarıydı. Rejimin herkesin konuşmaya çabaladığı en güçlü ayetullahlarından biri, İran'daki yabancı gazetecilerinden bir grubu kabul etti. Görüşmeye gidenler arasında ben de vardım. Sardığı siyah sarıktan seyyid, yani peygamber torunu olduğu belli olan ayetullah, İngiliz gazetecilerle İngilizce, Almanlarla Almanca, Fransızlarla Fransızca, benimle de Türkçe konuştu. Çıkışta hepimiz şaşkındık. Mihmandarlığımızı yapan devrim muhafızına, Kum'daki medreselerden birinden mezun olduğunu zannettiğimiz ayetullahın tahsilini sorduk. "Heidelberg Üniversitesi'nden felsefe doktorası vardır" cevabını verdi. Şaşkınlığımızı tahmin edebilirsiniz. Ben, o zamana kadar bildiğimi zannettiğim İran'ın gerçeğini asıl işte o gün öğrendim.
Devrim bildirisini kim yazdı? Basınımızın İran konusundaki yeterli bilgiye sahip bulunmamasının en belirgin örneği, İran'ın eski reformist cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin reform çabalarının bizde "İran'a modern bir yönetim ve anlayış getirme girişimi" olarak algılanmasıydı. Reform, aydınlarımız arasında İranlı kadınların rahatça giyinebilmeleri yahut en azından içki konusundaki sıkı yasakların hafifletilmesi demek olduğu için Hameney'in girişimleri bizde döndü, dolaştı ve bu basit çerçeveye oturtuldu. İşin aslı, başkaydı. Hatemi, birkaç nesil boyunca yüksek düzeyde din adamı yetiştiren bir aileden geliyordu. Erkek kardeşinin hanımı Humeyni'nin torunlarından biriyle evli olduğu için devrimin lideriyle hısım idi ve herkesin gözden uzak tuttuğu nokta, İslam Devrimi'nin 1979'daki ilk bildirisini bizzat Hatemi'nin kaleme almış olmasıydı. İslam Devrimi'nin diğer İslam ülkelerine ihracıyla görevli olan Vezâret-i İrşâd-ı İslâmi'nin yani İslâmi Aydınlatma Bakanlığı'nın senelerce başında bulunmuş ve devrim ihracı teorisinin önde gelen uygulayıcılarından olmuştu. Tahran'da muhabirlik yaptığım 1980'li senelerde İran'ın İrşad Bakanı olan Muhammed Hatemi'nin basın için belirlediği kurallardan sadece birini söyleyeyim: Tahran'ın 40 dereceyi geçen sıcağında, erkeklerin gömleklerinin ikinci düğmesini çözmeleri bile yasaktı! Hatemi, diğer mollalardan sadece bir konuda ayrılıyordu: Kemikleşmiş sert yönetimin yumuşamasını ve söz söyleme hürriyetinin İslami çerçevede artmasını savunuyordu. "Demokrasi İslam'da zaten vardır ama onu kullanamıyoruz" demekteydi ama bunu söylemekle İran'a Batı tipi bir demokrasinin gelmesini savunmuyordu ve zaten ileri derecede bir din adamı olarak böyle düşünmesi de imkânsızdı. Bugünlerde dünya gündeminin ilk sırasında yeralan İran hakkında bilmediğimiz ve ciddiye almamız gereken daha çok şeyler var, onları da bir diğer yazıda anlatacağım.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|