|
 |
 |
 |
 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: MB yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |

İyimserler uçağı, kötümserler de paraşütü icat ettiler
Yine içi döndük. Hem cumhurbaşkanı seçimi, hem de genel seçimler bu yıl yapılacağı için, içe dönmemiz doğal olarak da kabul edilebilir. Ama bu içe dönüşün, bize dünya gerçeklerini de unutturmaması gerekiyor. Çünkü biliyoruz ki Türkiye'nin tüm "Milli dava "ları, aynı zamanda birer "Uluslararası sorun " da. Örneğin Türkiye'nin "Kürt Realitesi" artık çok önemli bir Ortadoğu realitesi de. Irak'ta 4 yıldır süren Amerikan işgalinin en önemli sonucunun, Iraklı Kürtlerin özerkliklerini güvenceye almaları olduğu yazılıp söylenmekte. Bu özerkliğin bir bağımsız devlete dayanması ihtimali üzerindeki değerlendirmeler de hiç bitmiyor. Olaya bir başka açıdan bakınca, ABD'nin bölgedeki en güvenilir müttefikleri arasında, Iraklı Kürtlerin geldiğini de söyleyebiliriz. Türkiye'nin AB üyeliği yolundaki en somut engelinin "Kıbrıs'taki çözümsüzlük" olduğunu da hiç unutmamalıyız. Bu açıdan Kıbrıs sade bizim bir "Milli davamız " değil, aynı zamanda Avrupa Birliği'nin de bir iç meselesi.
DRAMATİK İKİLEMLER Kuzey Irak dolayısıyla ABD'yle, Kıbrıs dolayısıyla da AB'yle problemli olmayı sürdürmek, iç politika için de dış politika için de, herhalde içinden çıkılması gerekli bir ikilemi yansıtıyor. Bu sorunlar, kimin cumhurbaşkanı olacağı veya genel seçimde kimin kazanacağı kadar ciddiye alınmalı. Çünkü kaç tane cumhurbaşkanı seçildi ve emekli oldu, kaç seçimde kimler kazandı kaybetti artık hatırlamıyoruz. Buna karşı Güneydoğu sorunu da, Kıbrıs meselesi de kuşaklar öncesindeki gibi hala birer kriz kaynağı konumundalar. Bu arada Türkiye'nin dünyadaki yerinin ne olduğuna ilişkin tartışmaların içeriği de, içe dönüşün yansımaları ile dolu. Hiç unutmayalım ki tüm yaşamımız kuşaklar boyudur hep "Mutlu yarınlar" vaat edenlerin söylemleri arasında geçti. Bu, Tek Parti döneminde "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" diye anlatılırdı, 1950'lerde "Nurlu ufuklar" denilirdi. 1980'lerde "21'inci yüzyıl Türk Asrı olacak" denilmişti, şimdi de "Kişi başına 10 bin dolar gelir payı" şeklinde bir hedef var önümüzde. Aradan geçen yıllar boyunca büyük yatırımlar her alanda gerçekleştirildi ama aynı sürede nüfusumuz da 70 milyona dayandı. Yapılanlar ne kadar büyük olsalar da, sosyal adalet dengesizlikleri ve yaygın işsizlik dün de vardı, bugün de var. Ekonomide başarılar ve çözüm bekleyen sorunlar hep birlikte, dünden bugüne ve yarına taşınıyorlar.
UÇAK VE PARAŞÜT Bu arada kimse kimseye ülkeye hizmet ettiği için teşekkür etmiyor. Siyasete girenler yaptıklarıyla değil yapamadıkları ile anılıyor. Bazıları ise "Battık, batıyoruz" edebiyatını yeni yüzyıllara taşımayı, siyasetin gereği olarak görmekte. Sanki devletçi dönemde herkes müreffeh ve mutluymuş gibi veya korumacı duvarlar arkasındaki karma ekonomide hiç kriz yaşamamış gibi, şimdiki sermaye girişlerini de, ihracat artışını da kınamayı sürdürüyorlar. Sanki şalvarlı ve çarıklı köylülerin TBMM önünden geçmelerinin yasak olduğu dönemlerde Türkiye'de her şey mükemmelmiş gibi masalların anlatıldığını bile duymuyor muyuz? Bernard Shaw'un "İyimserler uçağı, kötüm serler de paraşütü icat ettiler" dediği gibi, Türkiye'de seçmen kitleleri de uçak ile paraşüt arasındaki tercihlere sıkıştırılmak isteniyor. Bu tercihler arasında siyasetçiler yerine bürokratların ağırlıklı olduğu demokrasi modelleri bile var. Veya yabancı sermayeye kapıların kapatıldığı ve özelleştirmelerin "Vatanı satmak "la eş anlamlı sayıldığı ekonomik modeller de, tercihlerin arasına yerleştiriliyor.
TUTARSIZLIKLAR Kimse ekonomiye bakarken dünyada neler olduğunu, Çin'de, Hindistan'da, Doğu Avrupa'nın eski komünist ülkelerinde ne tür gelişmelerin yaş andığını pek düşünmek istemiyor. Sade enerji gereksinimleri için 30 milyar dolar üzerinde dış ödeme yapan Türkiye'nin, içe kapanarak kendini nasıl döndürebileceğini hesap etmek bazılarına lüks geliyor. Sosyal Güvenlik sistemindeki açığın yükünü indirecek reformun, bürokrasinin kazanılmış haklarına halel gelmesin diye durdurulduğunu konuşan bile yok. 12 Eylül Rejimi'nde partileri kapatılanlar, 12 Eylül ürünü YÖK'ü rejimin güvencesi olarak gösterip, eğitim reformunu engelleyebiliyorlar. Bakalım iki seçim bu tabloyu ne kadar değiştirecek?
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|