|
 |
 |
 |
 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: MB yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |

Alan da, satan da, yapan da yaptıran da aynı kamu mu?..
En kalıcı ve en kalın "Kırmızı Çizgi "miz, "Devletin Bütünlüğü" değil mi? Kamusal yaşamımız ağırlıklı olarak, bizi bölmeyi hedeflemiş iç ve dış düşmanlara karşı alınan önlemleri tartışarak geçmiyor mu? Ancak bu "Bölünmüşlük" kavramını soyuta aktararak değerlendirmeyi pek düşünmüyoruz. "Bölünmek" denilince aklımıza ya vatan topraklarının bir bölümünün bizden kopartılması, ya da kardeşin kardeşle kavga eder hale gelmesi tehlikeleri geliyor. Pek azımız devletin (Veya Kamunun) kendi içindeki bölünmüşlüğünün sonuçlarını görmeyi deniyor. Örneğin alın şu Beykoz'daki "Acarkent" olayını. Bu inşaatlara ruhsat veren de kamu, bu yapımlardan taşınmaz alanlara tapu veren de kamu, sonra bu ruhsatları ve tapuları yok sayan da kamu. Aynı Beykoz'daki yaygın ve yoğun ruhsatsız ve hatta tapusuz yapılanmaya göz yuman yahut bunu görmezden gelen de kamu. Orman Bakanı Pepe, yıkım kararının sonuçları hakkında "Bu ruhsatı usulsüz olarak veren belediye başkanı ve altında imzası olan bürokratlara rücu edilir" demiş. Peki mülkiyet hakkının yok sayılması ve "Tapu" nun keenlem yekûn olması sonunda kamuya karşı doğan güvensizlik konusunda kime rücu edilecek?
TÜRKİYE'DE MALIN... Ne demiş Osmanlı? Türkiye'de malın, Karadeniz'de gemin, Romanya'da karın olmasın? Hiç duymadınız mı size daha önceki kuşaklardan kalan bir taşınmazın, "Toplum yararı" gerekçesiyle kamulaştırıldığını. Sonra bu taşınmazın bir özel çıkar grubuna verildiğini ve arkasından bu taşınmazın, hiç kamu yararı bulunmayan bir girişimciye satıldığını? Bir örnek verelim mi? 1980 yılında, bugünkü Bayrampaşa Cezaevi ile İstanbul Hali'nin arasındaki 500 dönüm arazi, "Sosyal Donatı Alanı" olması için, kamulaştırılıyor. Yani "Park" yapılması amaçlanıyor. Derken 1984'te plan tadilatı yapılıp, arazi İstanbul Gıda Toptancıları'na tahsis ediliyor. Bu tahsisi yapan Arsa Ofisi, "Bu arazi kamulaştırma amacı dışında kullanılamaz ve üçüncü şahıslara devredilemez" diye şerh de koyuyor. Taşınmazın ilk sahipleri, kamulaştırmanın iptali için dava açıyorlar. İdare Mahkemesi de, 1993'te "Bu alan sosyal donatı alanı dışında kullanılamaz" diye kamulaştırmayı iptal ediyor. Ama Gıda Toptancıları bu arada 250 dönüm üzerine inşaat yapıyorlar.Sonra da kamulaştırmadan kalan şerhler kaldırılıyor, imar planları değiştiriliyor ve arkasından da arazi, bir şirkete alışveriş merkezi kurulması için satılıyor. Bu konudaki davalar devam ederken de, yeni alıcı inşaata başlıyor bile. Ne dersiniz bu duruma? Tapuyu veren de, alan da kamu değil mi? İmar planı yapan da, park alanı açmak için özel mülkiyeti kamulaştıran da, sonra imar planını değiştiren de, bir ailenin elinden kamu gücüyle alınan toprağın, bir başka kişinin veya ailenin yahut çıkar grubunun eline geçmesini seyreden de kamu değil mi? Hukuki ihtilaflar mahkemeye intikal etmişken, kararı beklemeden inşaata başlayanları seyreden de kamu değil mi? Bu "Bölünme "nin toplumun hukuka ve adalete güvenini sarsma derecesi, diğer bölünmelerin yarattığı tedirginlikten daha mı az yani? Acarkent'in yeşili tahrip etmesine takılan Orman Bakanı Pepe, Bayrampaşa'daki Cicoz ve Ferhatpaşa çiftliklerinin park yapılmak gerekçesiyle sahiplerinin elinden alınıp, sonra da bu arazinin birilerine satılması konusunda ne derdi acaba? Ama pek aldırmayız böyle şeylere. Bir kişinin mülkiyetindeyken "Yeşil alan" olup, başka kişinin eline geçince "İnşaat alanı" olan taşınmazları hiç mi görmedik? Böyle olaylar sonunda siyasetin itibarı yerlerde sürünmüyor mu ve birileri "Demokrasi" denilince bundan "Pasta paylaşımı "nı anlamıyorlar mı?
KUVVETLER AYRILIĞI MI Hep tekrarlarız... Devlet organlarının uyumunu ve karşılıklı denetimini amaçlayan "Kuvvetler Ayrılığı "nı bile birileri "Bölünme "nin kanıtları gibi gösterip, mesela askere "Kurtar bizi" diye, yasama ve yürütmeye karşı çağrılarda bulunabiliyor. Daha somut bir örnek verelim. Ankara'da Hükümet "Kuzey Irak'taki yönetimle diyalog kurulabilir" diyor. Ama aynı sırada bir Amerikan araştırma ve danışma şirketi olan "Medley Global Advisors", müşterilerine gönderdiği raporda "Washington'da bulunan Orgeneral Büyükanıt, Kuzey Irak'a Türk ordusunun müdahalesi karşılığında, Türkiye'nin İran'a karşı ABD'nin yanında bulunacağına dair siyasi barteri konuşuyor" diye rapor geçiyor. İşte görüyorsunuz. Bir hafta önce Washington'u ziyaret eden Dışışleri Bakanı Gül de, bu hafta Washington'da bulunan Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt da aynı devletin fonksiyonerleri. Ama yabancılar bile, buna böyle bakmıyor. Oralı Türkler ise, aynı devletin bir görevlisine, diğer görevlileri şikâyet edip, kurtarılmalarını istiyorlar.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|