 |  |

"Erke olayı" Türk mucitlerini yıldırmamalı...
Günlerdir herkes büyük bir reklam kampanyası ertesinde "Erke" markası ile sunulan "Buluş"un ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Keşke bu buluş gerçek olsa ve başka bir enerji kaynağına gerek duymadan enerji üretebilen "Devr-i daim makinesi" benzeri bir motor yapılabilse... Bu konuyu alaya almak yerine, çeşitli boyutları ile irdelemekte yarar var. Türk toplumunun buluşlar yapan mucitlere hem özlem, hem de saygı duyduğunu biliyoruz. Kitlelerin kullanımına sunulan her buluş, bizim ülkemizde de hemen benimsenir. Türk sanayicileri, yeni teknolojileri almak için, tesislerini sürekli ve bazen maliyet hesabı yapmadan yenilemezler mi? Erke olayındaki "Reklamcılık" öğesinin yanlış kullanımı, galiba ele alınması gereken ilk nokta. Çünkü bir sınai ürüne dönük reklam kampanyasını üstlenen ekibin de, o ürün hakkında bilgisinin olmaması, bu ürünün kitlelere tanıtımındaki "İnandırıcılık" öğesini sarsar.
ACIMAN'IN DENEYİ Gerçi bunun da istisnaları var. Örneğin Türk reklam sektörünün öncü ismi Eli Acıman'ın yaşadığı "Job" tıraş bıçakları deneyimi, hiç unutulmayan vakalardandır. Bu markanın piyasaya sunulması hazırlıkları sırasında, Acıman, reklamı yapılacak tıraş bıçağından bir örnek ister. Bununla kendisi tıraş olur ve ürünün mükemmeliyetini görünce, büyük bütçeli yoğun bir kampanya hazırlar. Ne var ki Eli Acıman'a verilen örnek, yurtdışında üretilmiş bir tıraş bıçağıdır. Türk pazarına sunulan Job ise, alanın bir daha almayacağı kalitedeki bir tıraş bıçağıdır. Böylece o büyük kampanya ile kitlelerde talep yaratılan marka, kısa sürede yok olur. Erke olayında ise, reklamları hazırlayan şirket de, tanıtım toplantısına katılan gazeteciler de, "Buluş"un ne olduğunu hala bilmiyorlar. Bir başka mesele de şu. Bir buluşun önemi, onun ille de dünyayı değiştirecek çaptaki bir icat olmasını gerektirmez. Fermuar da, tükenmez kalem de, damla sulama da, milyarlarca insanın yaşamını etkileyen önemli buluşlardır.
MEİSSEN OLAYI Bu arada bir buluş için çalışılırken, onu bulamayıp, başka buluşları gerçekleştirenler de vardır. Örneğin Almanya'nın Meissen kentinde, Johann Friedrich Böttger adındaki bir "Simyager", 1700 yılında Saxony bölgesinin egemeni Güçlü Avgustus'u değersiz madenlerden altın yapacağına inandırıp, yüklü miktarda para alır. Bu işi başaramayınca gözetim altına alınır. Bu sırada cam üretmeye çalışan Walther von Tschirnhaus adlı bir teknisyenle işbirliği yaparak deneylerini sürdürürken, yüksek ısılı fırın yapmayı başarır ve burada Avrupa'nın ilk porselenini 1710'da üretir. Bu buluşla, Avrupa'nın Çin porselenine bağımlılığı sona erer. Meissen kenti porselenden o kadar kazançlı çıkar ki, buna "Beyaz Altın" adı verilir. Keşke mümkün olsa ve Erkeciler devr-i daim makinesi bulmaya çalışırken, çok az bir kaynak tüketerek çok fazla enerji üretebilen bir aygıt geliştirebilmiş olsalar. Erke dağı sonunda bir fare üretse de, bu Türk mucitlerini yıldırmamalı. Herkesin ille de Edison, Tesla veya Marconi olması gerekmez. Ayrıca Türk sanayicilerinin ar-ge yatırımları da mutlaka artmalı. Buluşları sadece kullanan değil üreten bir düzeye ulaşmamız çağdaş uygarlık yarışında kalabilmemizin şartıdır.
|