 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
Tel: 0537 660 71 21 | Fax: 0212 280 05 51 | SMS: UT yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|

Sen çok yaşa!
Müsaadenizle, memleketin bunca ciddi meselesi varken; İçimde bağırıp çağıran sesi koyvermeden edemedim. Üzerinize afiyet, pazarı, futbol manyağı kadrosunda maç üstüne maç seyrederek geçirdim. Beşiktaşlı olarak, elbette utanarak, sıkılarak, kızarak kabullendim ki, şu telefonlu süper ligin en kötü içeceği, yani en berbat futbol oynayan takımı bizimki. Bir de Erciyes var; onunla da berabere kaldık zaten.
Manisa'yı tam bir deplasman takımı gibi kontrataklarla yenebilen Fenerbahçe de, cümbür cemaat Fener'e gole giderken, çok bilmişlerin aforoz ettiği Deivid' e kariyer de yaptıran gol de attıran Manisa da Beşiktaş'tan çok, hatta çok çok daha iyi. "Seyir zevki iyi" futbol o maçta vardı. Bir önceki SivasManisa maçında da olduğu gibi. ManisaAntalya maçı gibi. Hepsinin beş gollü oluşu gibi. Galatasaray, ama öyle ama şöyle, Beşiktaş'tan çok daha fazla futbol oynuyor. Dikine gidebilen, kanat kullanabilen, top yapabilen bir takım. Ve hırsı da müsait. (Arda' yı geçen yıl Ersun Yenal sağ kanatta iyi oynattı; peki sağ ayağıyla sola koymayı kim akıl etti?) Tek tek saymayayım; sadece şunu söyleyeyim: Beşiktaş'ın 11 haftada yendiği, Antep, Denizli, Konya, Ankaragücü, Gençler ve Rize de o maçlarda, istisnai süreler hariç, Beşiktaş'tan daha iyi futbol oynadı. "Zirveci" takımların hepsinin en az üç yahut iki maçı var, asgari üç gol attıkları. Beşiktaş'ın ise tek maçı. 10'a 10 oynanmış Konya. Gerisi tek tek basaraktan.
Beşiktaş, içim acıdı, pas verebilmesini, daha da kötüsü, alabilmesini beceremeyen oyunculardan kurulu. Sokak ağzıyla, küçük kardeşler "istop" dahi bilemiyor. Sakarya maçını azıcık dışarıdan izlesinler. Ne göğüs, ne diz üstü, ne ayak, ne omuz, ne taban, topuk, ne de kalça "istop" u var arkadaşlarda. O yüzden, tek hamlelik toplar üç, beş yoğurmalık hamurlara dönüşüyor ki, rakibin de işi ve acelesi, en basitinden yürekli presi mevcut o dürümleri ham yapmak için.. Kendisi pres yapamayan, atağı azdıran pası ve kontrolü de beceremeyen ama yana döne, eveleye geveleye paslaşırken, topa taksitle basacağım derken baskı yiyenin futbol diye bi şiy şey etmesi pek mümkün değil zaten. Şampiyonlukta, geriden Ronaldo ve Zago ile düzgün paslarla atağa kalkabilen takım vardı. O kadrodaki Sergen ile Tümer, diyelim ki şimdi Delgado ile Ricardinho' dur. Nitekim "birlikte" oynayamamaktadır; peki, onların hamalı, pres ve top yapan Giunti, Tayfur, hatta Ahmet Yıldırım şimdi kimdir? 2. Lig'de Bursa'nın sağında ileri geri giden genç Serdar, pazar günü göbekte yanpiri yanpiri dolanıyordu. Takım atağı onunla başlatmak gibi bir gaflet ve dalalet içindeydi. Sanki bizatihi Zidane' dı , bir kafası eksikti! Çocuklar sevimli, hepsi genç ama eğitim şart!
Esas sorun ise yönetim olmalı. Çok atıp tutan, çok alıp satan, fazlaca mosmor ve kulübü, basketi, salonu kola şişesine, meşrubat kasasına çeviren bir tarz. Maddi çaresizlik tamam. (Benim gibi) aidatını ihmal eden üyelerin de suçu bu. (Mesela yarın son aidat ödeme günü!) Tüm (sözde) büyük kulüplerin büyük palavrasıdır zaten; milyonlarca taraftar. Beş kuruş vermeden. Para; sarılaci yahut siyahbeyaz "Yıldırım" ların eline veya babasına bakar. Onlar da kulübü tapulu malı zanneder. Lakin kimi kulüplerin özelliği vardır; rakipleri de kabul eder. Beşiktaş'ın "halk takımı" sıfatı mevcuttu en azından; gazoz kapağına, kola kutusuna filan sığmaz. Bence GS, FB de sığmaz o servet, reklam, sponsor, ağa cüzdanlarına. Ama "piyasa" bu. Futbolu seviyoruz diye, topa her gireni takdir etmek zorunda değiliz elbette.
Memleketin sorunu bir değil ki!
|
|
 |
|
|