|
 |
 |
 |
|
 |
 |

  |
|
Siyaset sevdası cemaatin içinden bir tarikat çıkardı
Nur cemaatinden ilk olarak risaleleri elle yazıp çoğaltan ve liderliğini Altınbaşak'ın yaptığı Yazıcılar grubu koptu. Cemaati yöneten kanaat önderlerinin siyasetle haşır neşir olmasına karşı çıkan Gülen grubu ise son dönemde yollarını tamamen ayırdı.
Said Nursi'nin 1960 yılında ölümünün ardından cemaat içindeki bölünme fazla gecikmedi. Said Nursi klasik tarikat örgütlenmesine karşı olduğu için yerine geçecek bir halef seçmemişti. Bunun üzerine cemaatin "Abi"leri bir araya geldi. Çoğunluğun ortak kararıyla Zübeyir Gündüzalp lider oldu. Ama bu karar bölünmeyi de beraberinde getirdi. 1920 doğumlu olan Gündüzalp'e karşılık, 1899 doğumlu olan ve cemaatin en yaşlı abisi Hüsrev Altınbaşak kendisinin lider olması gerektiğini düşünüyordu. Nitekim Altınbaşak 1961 yılında diğerlerinden ayrılığını ilan etti. Altınbaşak ayrılığına gerekçe olarak da, Gündüzalp ekibinin Said Nursi'nin eski harflerle yazılan kitaplarını eskiden olduğu gibi elle yazıp çoğaltmak yerine matbaada üstelik de Latin harfleriyle basıp çoğaltmayı tercih etmesini gösterdi. Gerçekten de Nurcular kitaplarını uzunca bir süre elle yazıp, çoğaltıyor, el altından gizlice dağıtıyorlardı. Bunun nedeni ilk başlarda matbaa olanaklarının yetersiz oluşu, sonraları da polis takibine uğrama korkusuydu. Bu arada kitaplar yeni talebeler tarafından elle çoğaltılırken aynı zamanda okunmuş, ezberlenmiş ve öğrenilmiş oluyordu. Yani aynı zamanda bu bir eğitim yöntemiydi. Bu yöntemi sürdürmek taraflısı olan Altınbaşak ekibi bölünme sonrasında Yazıcılar diye adlandırıldı. Kimilerine göre artık "okuyucular" denilen Gündüzalp liderliğindeki Nurculuğun ana kolu ise İstanbul Süleymaniye'de Kirazlı Sokak'ta faaliyetine devam etti.
SİYASET İLE İÇ İÇE Siyasete girmeyi yasaklayan, ama seçmen olarak Demokrat Parti'yi destekleyen Said Nursi'nin ölümü tam da 27 Mayıs İhtilali'ne denk gelmişti. 27 Mayıs'ta DP kapatıldı. İhtilal sonrasında Nurcular DP çizgisinin devamı olarak nitelendirdikleri Adalet Partisi'ne oy verdiler. Ama sadece oy vermekle kalmadılar. Nurcu kökenli Tevfik Paksu ve Hüsamettin Akmumcu AP'den milletvekili seçildiler. Her ne kadar Nakşilerin Şeyh Koktu liderliğindeki ana kolu Demirel'in karşısına Erbakan'ı siyaset sahnesine çıkarsa da Nurcular bazı istisnalar dışında Erbakan'a ve partilerine oy vermediler. Bunun ana gerekçesi olarak da "İslam'ı siyasete alet ediyor, Said Nursi bunu asla istemezdi" dediler. Ama o dönem İzmir'de bulunan ve cemaat içinde yıldızı giderek parlayan Fethullah Gülen Nurcuların siyasetle bu denli içli dışlı olmalarını eleştirmeye başladı. Said Nursi'nin kitaplarını çoğaltıp, dağıtarak Nurculuğu yaymaya çalışan Nurculara karşın Gülen, vaaz kasetleri dağıtarak, küçük yaştaki çocukları, özellikle kırsal kesimde kurduğu kamplarda eğiterek farklı bir çalışma yürütüyordu. Diğer gruplar ise Gülen'in bu tarzına karşıydılar. Hatta bu karşıtlık küskünlüğe kadar vardı ve Nurcular İzmir'e gittiklerinde Gülen'e uğramaz oldular.
GÜLEN'İN KOPUŞU 1971 yılında Nurcular yine bir olağanüstü dönemde liderlerini yitirdi. 12 Mart 1971'de ordu bir muhtıra ile Demirel hükümetini düşürdü. 2 Nisan 1971'de de Zübeyir Gündüzalp öldü. Cemaatin bir yıl önce çıkarmaya başladığı Yeni Asya adlı günlük gazetenin başında bulunan Mehmet Kutlular'ın ve "Fırıncı Abi" olarak anılan Mehmet Güleç'in isimleri öne çıktı. Bu ikiliden Kutlular'ın gazeteden, Güleç'in de cemaatin koordinasyonundan sorumlu olması konusunda anlaşıldı. Yani Nurcular çeşitli Abi'lerin kanaat önderliğindeki gruplar halinde gevşek bir federasyona gittiler. Fethullah Gülen ise 1971'de tutuklandı ve 7 ay cezaevinde kaldı. 1972'de Erbakan bu kez Milli Selamet Partisi'ni kurarak sahneye çıktı. Cemaatten çok önce ayrılan Yazıcılar grubu da Alparslan Türkeş'in Milliyetçi Hareket Partisi'ni desteklemeye başladı. Nurcular bu hengamede "Ehveni şer Demirel" diyerek yine AP'ye yöneldiler. Hatta MHP ve MSP ile çatışmaya başladılar. Gülen cezaevinden çıktıktan sonra yine İzmir'e dönerek faaliyetlerine devam etti. 1974'te Gülen ile Kutlular arasında yapılan bir konuşmadan sonra ipler tamamen koptu. Mehmet Kutlular, Gülen ile bu son konuşmasını şöyle anlattı: "Gülen uzun zamandır bizimle konuşmuyordu. Biz Nurculuktan söz ederken o İzmir'de bu konuyu soranlara 'Zamanımız şuculuk, buculuk zamanı değil' açıklaması yapmıştı. Biz de bunu o zamanki İttihad gazetesinde eleştirmiş, kendisinin de bir Nur talebesi olduğunu yazmıştık. 1974'de bir araya geldiğimizde bizimle konuşmama sebebinin bu olduğunu anlattı. Ben de 'Nurcu değil misin, biz seni öyle biliyoruz' dedim. O da 'Bir hizmet yürütüyorum ve bunu kimseye söylemiyorum. Siz söyleyince olmuyor' dedi. O günden sonra biz de onun için Nurcudur demedik. Kendisi de söylemiyor." Nitekim ilerki dönemde Gülen kendi hareketini öyle bir büyüttü ki, sonunda Nurculuğu "tarikat mı değil mi" diye tartışanlar bu hareketin içinden çıkan Fethullah Gülen'in kendi tarikatını kurduğu fikrinde birleşti.
|
|
|
|
 Mine Ezgi 23.09.2006 15:16:41 Bu tarikatlar da AKP seçildiğinden beri yer altından çıktı aynı mafya gibi , aslında kendilerine cennet vadeden şeyhlerini bu dünyada cennette gibi yaşattıklarını nasıl görmüyorlar hayret,adeta hipnotize ediliyor zavallılar...
|
|
 |
|
 |
|