  |
|
Katrina'dan payımıza düşenler
Amerika'nın birçok kentini mahveden Katrina Kasırgası'nın birinci yıldönümünde National Geographic kanalı, felaket sırasında yaşananları anlatan son derece anlamlı bir belgesel yayınladı. Felaket sırasındaki kargaşada fark edilmeyen pek çok detay, aylar sonra soğukkanlılıkla kurgulanan bu belgeselde gün ışığına çıkıyordu. Amerikalılar'ı bilirsiniz. Onlar gururlu, mağrur ve biraz da burnu havada insanlardır. Süper güç olmanın getirdiği güvenle hayatlarının her şart altında garantide olduğunu sanırlar. İşte o Amerikalılar, 11 Eylül saldırılarında, ülkelerinin de global terörün hedefi olabileceğini ilk kez fark etmiş olmanın paniğini yaşadılar. Ve arkasından Katrina ile ikinci şok geldi. Belgeselin bana anlattığı en büyük gerçek, Amerikan vatandaşlarının kendi ülkelerinin orta yerinde bir üçüncü dünya ülkesi bulunduğunu fark etmeleriydi. Louisiana'da, Mississippi'de yaşanan felaketin büyüklüğünü kent yönetimleri de Washington da bir türlü algılayamadı. Öyle bir koordinasyonsuzluk, öyle bir yönetim zaafı yaşandı ki, yardım istemek için bile düğmeye kimin basacağı günlerce belirlenemedi. Yerel ve federal yönetim arasındaki yetki karmaşası 20 bin insanı dört gün boyunca aç susuz halde bir stadyuma hapsetti. Fırtınadan kurtulup, açlıktan, susuzluktan, tecavüz ya da yağma olayları sırasında çıkan kargaşadan ölenler oldu. Dünya; elinde en güçlü silahlar, en son teknolojik donanımlar, en uzman kadrolar bulunan bir devin kendi karnına batan kıymığı günlerce çıkaramayışına hayretle tanıklık etti... Katrina sonrasında yaşanan kaos, prestij açısından ABD'ye 11 Eylül'den daha büyük bir darbe vurmuştu... Belgeselin söylediği ise çok açıktı: "Ne kadar büyük bir teknolojik güç olursanız olun, doğru zamanda doğru düğmelere basacak planlamadan yoksunsanız, yenilirsiniz..." National Geographic'teki belgeselden, büyük bir deprem bekleyen İstanbul'un yöneticilerinin payına pek çok ders düşüyordu. "Umarım izliyorlardır" diye dua ettim...
|