 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
Tel: 0537 660 71 21 | Fax: 0212 280 05 51 | SMS: UT yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|

Ya boyun eğer susarsın ya da...
İnsanlığın en eski sorularından biri, "doğru nedir?" diye terennüm edilir. Genellikle en büyük hakikatlerin ve kocaman doğruların peşindeyizdir ya, bu sorunun her küçük anda dahi karşımıza çıkışını görmezden geliriz. Oysa, antik felsefeden çok tanrılılara, on emirlerden, tek tanrılı dinlerden çeşitli ahlak, düşünce, felsefe ve ideoloji sistemlerine kadar hepsi insanı kemiren bu sorunun peşindedir. "Yalan söylemek doğru değildir"; tamam. Ama ya birinin hayatını kurtarmak söz konusuysa. "Mutlak doğru", katı ve değişmez midir, eğilmez midir; yoksa bir başka anlık ama hayati doğru karşısında terk edilesi midir? İnsan her anında karar verirken "filozof" mu olacaktır yani! Belki de hep öyledir ve genellikle de çok kötü bir filozoftur.
Haber, dün ilk sayfalardaydı. "Vahşet" türü başlıkları hak etmişti; "inanılmaz" dı. Bir patron, yanında çalışan 24 yaşındaki kızı yatağa kelepçelemiş, zincirlemiş, bir ay çeşitli işkencelerden geçirmişti. "Erkeklerle gezmek"ten "içindeki şeytanı çıkarma"ya kadar, manyakoğlu-manyak gerekçelerle. Ama olay ve haberler başka şeyleri de taşıyordu. Birincisi; Kızın annesi ve erkek kardeşi de bu işkenceleri izlemiş, hiçbir şey yapmamış, kabullenmişlerdi. Kafayı yer insan, değil mi! "İşkenceci patron", operasyonunu, aileye maddi yardımda bulunduğu için de meşru görüyor ve anne ile erkek kardeş de, bu yüzden katlanıyor, deniyordu. Nasıl olabilir, değil mi! "Erkek kardeş", yani hem kardeş, hem erkek olan genç, yetmemiş, bir de "Tıp öğrencisi" idi. Doktor bile olacaktı, az daha büyüyünce. Ama kadavra gibi izlemişti ablasını; bir cellat yamağı gibi işkenceleri seyreden anneyle birlikte. Bir anne ile doktor adayı erkek kardeş, nasıl bir kararla, nasıl bir kararsızlıkla, nasıl bir maddi bağımlılık ve manevi sefillikle, hayatın o basit ve yoğun sorusu "Doğru olan nedir?" karşısında en adi tarafa düşmüş, bir insanın, üstelik kendi canlarından birinin maruz kaldığı vahşetin itirazsız tanığı, suç ortağı, çanakçısı, yatakçısı, korkağı, aşağılık sessizliğin figüranları olmuşlardı? Patronun, paranın, gücün, şiddetin, korkunun otoritesine nasıl bir teslim oluş, "sıradan faşizm"in ne iğrenç bir tezahürüydü bu.
Ama "haber ayrıntıları" doğruysa, başkaları da vardı. İşkencenin ortakları nasıl en yakından çıkmışsa, işkenceden kurtuluşu sağlayanlar da çok yakındandı. İddiaya göre, "işkenceci patron" un kızları vahşeti fark etmiş, hatta görüntülemiş ve ihbarda bulunmuşlardı. Yani, "babalarına karşı", bağlılık, bağımlılık, koruma, kayırma, kan bağı filan demeden, "doğru nedir?" sorusunun cevabını ilkelerde bulmuşlardı. "Sıradan faşizm"in akrabası ve koyunu yahut kurdu kalmayı reddetmişler, inadına doğruyu seçmişlerdi; insan hayatını, haysiyetini korumayı ve "isterse baban yapsın", şiddetin, eziyetin, işkencenin, haksızlığın, vahşetin boyun eğmiş ortağı, isyan etmeyen tutsağı, ürkek rehinesi ve sessiz, kararsız, sinmiş esiri olmamışlardı.
Acımasız bir gaddar ile ağlanası bir mağdurun ötesinde; İki "akraba, yakın, aile üyesi ve insan" tipiyle de aynı anda tanıştık. Olayın bu kadar vahşi, bu kadar çıplak olması bir yana; Hayat karşımıza sık sık tercihler, yol ayrımları çıkarmıyor muydu? Şu durumda, bu koşulda, o anda "hangi doğru adına", ne yapman gerekiyor? Otoriteye boyun eğen, korkudan kızına bile ihanet eden bir anne, şiddete direnemeyen ve eşlik eden bir kardeş mi; gerekirse babasına bile ihaneti göze alıp doğruyu seçen çocuklar mı?
|
|
 |
|
|