  |
|
Siz hiç alev kuşu gördünüz mü?
Askerliğimi İzmir Narlıdere'de yaptım. Türk meteoroloji tarihinin en sıcak yazıydı. Askeriyede çok nadir olarak görülen bir iç hizmet talimatı yayınlanmıştı. "Er ve erat alttan bir, üstten bir düğme açabilir..." Alayda koşmak bile yasaklanmıştı. Buna rağmen sıcak nedeniyle eğitim kayıplarımız oldu. Askerliğimin neredeyse yarısı o yaz orman yangını söndürmekle geçmişti. Çatalkaya mevkiinde dumanlar görülür görülmez alarm çalar, bizler ellerimize tutuşturulan kazma, kürekle kamyonların arkasına atlayıp, tepeye doğru tırmanmaya başlardık. Bazen iki gün boyunca yangını söndürmeye çalıştığımız olurdu. Alev kuşunu ilk kez orada gördüm. Cinsini pek fark edemedim. Karga ya da bir saksağan türü olabilirdi. Vücudunun arka kısmı tutuşmuştu. Yanarak uçmaya çalışıyordu. Çıkarttığı acı feryatları tarife kelime yetmez. Sonra kıpkırmızı bir alev topuna dönüştü ve az ileriye düştü. Alev kuşunun düştüğü yerdeki ağaç tutuştu. Yüksekçe bir tepeye çıkıp baktığımda 8 ayrı noktada alev kuşlarının başlattığı yangınları gördüm... Baharda ağaçların tohumlarını taşıyan zavallı kuşlar şimdi alevleri taşıyor, çoğaltıyorlardı... İlerleyen günlerde bir küçücük geyik yavrusunun orman yangınından kaçışına şahit oldum. Yanan tabanlarını soğutmak için her seferinde daha yükseğe, daha uzağa sıçramaya çalışıyordu. Sonra ağustos böceklerinin yanarken çıkardıkları ses doldu kulaklarıma ve bir daha silinmedi... Şimdi haber bültenlerinde, gazetelerde orman yangını haberlerine bakarken, kulaklarımda ateş kuşlarının, geyik yavrularının, ağustos böceklerinin feryatları yankılanıyor. Orman yangınının sadece ağaç yakmadığını bilerek, gözlerim doluyor... Kuşların kanadını kimlerin tutuşturduğu belli. Yılmaz Erdoğan çaresizce kuşların kanadına barış mektupları karalamaya çalışıyor. Birileri ise kuşları yakmaya...
|