
Yaşasın! Kral kadın eli sıktı!
Haliyle bu yıl petrol gelirlerinden arta kalan ve çuvallar içinde bize vermek istediği 400 milyar doları helal para olarak kabul edebilir, Suudilere her türlü arsa, fabrika, gökdelen satabiliriz! Suud Kralı'nın ziyaretinden gazetelere çoğunlukla medyatik detaylar yansıdı: Kral ve beraberindeki 300 kişilik heyet, 7 uçakla geldi, 4 F-16 tarafından eskort edildi, 4 bin 500 polis tarafından korundu, 160 lüks araca bindiler, Çırağan'da 184 oda kiraladı (bazı odalara 2'şer kişi düşüyor olmalı), 200 bin dolar otel faturası ödedi. Ve 7 anlaşma imzaladı... Arada "Kadın eli sıkacak mı sıkmayacak mı?" diye merak konusu olan Kral, Protokol Genel Müdürü Oya Tuzcuoğlu'nun elini sıkmadı; ancak bizler tam "Şeriatçı Kral, Laik Türkiye'ye Karşı" kıyaslaması yapacakken, Kral tuttu, akşam Çankaya'da verilen yemekte Meclis'in CHP'li başkanvekili Ali Dinçer'in soprano eşi Yıldız İbrahimova'nın elini sıktı! Bu arada, Veliaht Prens Bender bin Abdülaziz de, zaten uçaktan inerken kadın hostesin elini sıkmıştı! Şaka bir yana, Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz el-Suud'un 40 yıl sonra Ankara ve İstanbul'a yaptığı resmi gezi, son derece önemli . Kral'ın kadın eli sıkıp sıkmaması ya da kaldığı otelin tuvaletinin altın olması değil geziyi önemli kılan. Kritik konu, neredeyse bir asırdır Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türklere en ufak bir sevgi beslemeyen Suudi Arabistan'ın, ülkemize gelip Ankara'nın elini sıkmış olması . Burada ne anlaşılmaz bir İslamcı refleksle Arap hayranlığı, ne anlaşılmaz laik refleksle Arap düşmanlığı yapmanın anlamı var. Biz onları, onlar bizi değiştiremez. Ancak arada bir el sıkmanın iki ülkeye sayısız faydası var. Gerçek şu ki Suudi Arabistan, tek başına dünya petrol fiyatlarını etkileme kabiliyetine sahip olan, Batı dünyasına ve dünya ekonomik sistemine entegre kritik bir ülke. ABD'den Japonya'ya kadar tüm dünya devleriyle derin ve sağlam ekonomik bağları var. Doğru, Çankaya'nın göbeğinde, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün önünden aşağı inerken elektrik direklerine asılmış yeşil kılıçlı Suudi bayrağını görmek, bana da ürperti veriyor. Demokrasinin "d"sine sahip olmayan, bir yandan şeriat hukukunu uyguladığını iddia edip diğer yandan her aşırı haz ve lüksün yarattığı çifte standartları meşru gören bir ülke, tabii ki hoş değil. Ancak bölgesel güç olma yolunda istekli davranan Türkiye'nin Suudi Arabistan'la seviyeli bir ekonomik ve siyasi bağ kurmaması da düşünülemez. Ankara, neredeyse yarım asırdır Orta Doğu konusunda " izolasyonist " davrandı. Son yıllarda ise, AK Parti hükümeti yeni bir tez geliştirerek, Orta Doğu'ya yönelik bu tarz insiyatiflerin, Türkiye'nin Batı'ya yönelişini tamamlayan bir unsur olduğunu söyledi bize. Eğer bu tez doğruysa, İran'la, Hamas'la sık sık görüşen Türkiye'nin Suudi Arabistan rejimiyle de görüşmesi normaldir. Hatta onlardan daha önemlidir bu petrol devi. Başka ortak çıkarlar da var. Suudi Arabistan askeri ve güvenlik anlamda kendini koruyamayan, yarım asırdır yabancı güçlerin stratejik desteğiyle ayakta duran bir ülke. Türkiye burada önemli bir rol üstlenebilir. Suudiler ayrıca İran'ın bölgede yükselen profilinden, Hizbullah aracılığıyla Orta Doğu'yu karıştırmasından rahatsız . Burada Suudiler Ankara'nın duygusal reflekslerini frenleyebilir, İran konusunda bizdeki üçüncü dünyacıları uyarabilir. Şeriatla yönetilmesine karşın, Suudi Arabistan batıya bağımlı bir toplum ve 11 Eylül'den bu yana kendi içinde bir " reform " tartışması yaşıyor. Suudiler, Batı yanlısı olmakla el-Kaide ülkesi olmak arasında sıkışmış durumda. Ancak mevcut kral, usul usul da olsa bu süreci " ılımlı" ve "reformist" lerin lehine çevirme çabasında. Bu da laik Türkiye'nin tüm İslam coğrafyasında desteklemesi gereken bir evrim...
|